Yalan ve kötülük ortama hâkim olunca..
Niyetlerimiz bozulunca yollarımız da çatallanıyor. Muhabbetimiz bitince, sözler acılaşıyor. Bir an geliyor, gözlerin görüyor, kulakların işitiyor olmasının faydası kalmıyor. Kör değiliz...
Niyetlerimiz bozulunca yollarımız da çatallanıyor.
Muhabbetimiz bitince, sözler acılaşıyor.
Bir an geliyor, gözlerin görüyor, kulakların işitiyor olmasının faydası kalmıyor.
Kör değiliz, sağır değiliz.
Fakat şefkat ve vefa penceresinden bakmayan gözler, "insan çöplüğü"nden başka ne görebilir?
Geriye alay kalıyor; onunla bununla alay ve küçümseme.
Bir de alabildiğine kötücül ve benmerkezci bir dünya tasavvuru...
Bu dünyada sanki sadece "onlar" inciniyor.
Başkalarının ölümleri onlara kendi kırılan camları kadar dehşet vermiyor.
Yazıya başlamadan önce son zamanlarda- ki gündelik hayat hallerimizden söz etmeyi amaçlamıştım.
Fakat artık sözler siyasetten, toplumdan, "mahalle gerçekleri"nden kopamıyor.
Biliyoruz.
Bilmeliyiz artık.
Ortama yalan ve kötülüğün hâkim olması için ellerinden geleni artlarına koymayanlar var.
Çünkü o zaman...
Kırgınlık ve umutsuzluk rüzgârı en güçlü ağaçlara bile boyun eğdirir.
İyi insanlar kendi kuytularına çekilmeye zorlanır.
Fikirler cılızlaşır, en berbat ezberler konuşmaya başlar.
Dürüstçe "aldandık, aldatıldık" demek bile dalga konusu oluyor artık.
Hatta suç sayılıyor.
Oysa aldanmak...
İnsana inanmaktır.
Kandırıldım, diyene bakın.
En şapşalca haliyle bile ne güzel bir tutumu seçmiştir; çünkü kanmanın önkoşulugüvenmektir, barıştır, dost saymaktır.