Yok öyle çocukluk!
Uzun yol müzikleri vardır; kimisi asfalta yakışır, kimisi dere tepe yollarına uyar. Onlardan vazgeçilmez. Ama serde gazetecilik ve piyasada ne olup bitiyora dair bir merak varsa, işin rengi değişir. Bir bakarsınız ki, size hitap etmeyen...
Uzun yol müzikleri vardır; kimisi asfalta yakışır, kimisi dere tepe yollarına uyar.
Onlardan vazgeçilmez.
Ama serde gazetecilik ve piyasada ne olup bitiyora dair bir merak varsa, işin rengi değişir.
Bir bakarsınız ki, size hitap etmeyen müzikleri dinleyip kurcalıyorsunuz.
Bu kez de öyle oldu.
Tatlı bir rampayı tırmanmaya başlamıştım ki, aklıma geldi. Tarkan'ın son albümü nasıl, bir dinleyip bakalım, dedim.
Hani şimdi desem ki, albümün müzik direktörü galiba ünlü şarkıcımızı pop müziğimizdeki değişimlerden haberdar etmemiş, ne anlamı var!
Bir şarkıyı Tarkan söylemişse, dinleyenlere farklı geliyor.
Nihayetinde bize özgü bir megastardan söz ediyoruz.
Dolayısıyla albümden ve müzikaliteden falan değil, bir şarkının sözlerinin düşündürdüklerinden bahsedeceğim.
Kendimize söylediğimiz en parıltılı yalanlardan birini konu ediyor şarkı.
Seviyoruz o yalanı ve gerçeklerle hesaplaşıp "yenik düşmesi"ni istemiyoruz.
Anlamışsınızdır...
"Biz Çocukken" şarkısından söz ediyorum.
Hani, "Biz çocukken ne güzel kırlardık / Biz çocukken rengârenk düş kanatlı kuşlardık" diye başlayan şarkı...
"Kırlar, kuşlar" demek dizginlenmeye gelmeyen özgürlük duygusu ve saf haliyle tabiat demek.
Böylesi hangi çocuklukta var?
Çocuk güçsüz, orasından burasından çekiştirilip dizginlenen bir varlık.
Kıra, tabiata, özgürlük duygusuna çok uzak.
Ne yalan diyeyim, şarkının sözleri bana 80'lerin taşra pastanelerindeki kimsenin dönüp bakmadığı tabloları çağrıştırıyor.
Dereler, kırlar, kuşlar ve koşuşan meleksi çocuklar...