Zaman akıp geçerken: İstanbul...
İstanbul'u seviyor musun, diye sorduklarında hiç düşünmeden "evet" diyorum. Problem sonra ortaya çıkıyor; düşünmeye başladıktan sonra... İstanbul deyince neyi kastediyoruz? İstanbul bir zihinsel tasavvur mu...
İstanbul'u seviyor musun, diye sorduklarında hiç düşünmeden "evet" diyorum. Problem sonra ortaya çıkıyor; düşünmeye başladıktan sonra... İstanbul deyince neyi kastediyoruz? İstanbul bir zihinsel tasavvur mu, gönlümüzde bir hoşluk mu? Kastettiğimiz sadece mahallemiz ve sevdiklerimizden ibaret olabilir mi? İstanbul derken, sadece Boğaziçi ve Tarihi yarımada gibi bölgeler mi aklımızdan geçiyor? Oraları kim sevmez ama İstanbul neresi? Mesela "yaşanabilir" nitelikleri ne kadar yüksek olursa olsun, Beylikdüzü veya Sancaktepe gibi ilçeler gönlümüzdeki "İstanbul"a dahil midir?..
*** Gördünüz mü, düşünmeye başlayınca hatlar karışıyor. Kent ve şehir kavramlarını ayırarak bakmak işe yarar mı acaba? İstanbul şehrini seviyorum ama İstanbul kentini, o devasa coğrafya ve tarihi merkeziyle ilgisi olmayan beton yığınını sevebilir miyim?
*** İstanbul hiç şüphesiz tarihsel ve manevi bir derinliktir. Herkes meşrebine göre adlandırabilir bu yoğunluğu; "ruh" der, "aura" der, "atmosfer" der, "mana" der. Ama anlattığının ne olduğunu üç aşağı beş yukarı kavrarız. Peki bu derinliğin coğrafyasını hiç konuştuk mu? Nereleri kapsar o coğrafya?
*** Bir süre İstanbul'dan uzak yaşamıştım... Ama haftada bir ya da iki kez geliyordum ve her kavuşma çok coşkulu oluyordu. Yıllarca uzak kalmış gibi sarılıp kucaklıyordum şehri. O yüzden "İstanbul'a gelip gitmek İstanbul'da yaşamaktan daha güzel" diyenleri anlıyorum. Ama belli bir yaşa geldikten sonra bu şehir insanı "yahu nede...