Bid’atlarla mücadelede itidal
Yazıma İsmail Kılıçarslan refîkımızın kurduğu şu dikkat çekici ve isabetli cümle ile başlayacağım:“Dinin ürettiği kültürü 'dinin cüzü' sayamayacağımızı...
Yazıma İsmail Kılıçarslan refîkımızın kurduğu şu dikkat çekici ve isabetli cümle ile başlayacağım:
“Dinin ürettiği kültürü 'dinin cüzü' sayamayacağımızı elbette biliyorum. Ancak, bütünüyle kültürden arındırılmış bir din ihdas etmenin bizi götüreceği yerin katının katısı bir katolisizm olacağını da biliyorum”.
Buhara şehrinde Bahattin Köyü'nde Şah Nakşbend'in türbesini ziyaret etmiştik, orada bir görevli bize şunu anlattı: Komünizmin dayanılmaz dinsizleştirme döneminde Müslümanlar, kontrolden uzak dağ yollarından günlerce süren yolculuğa katlanarak buraya gelir, gündüz bir yerlerde gizlenir, gecenin ortasında türbeyi ziyaret ederlermiş. Bu ziyaret onlarda imanı tazeler, dinî heyecanı diriltirmiş.
Bu konuda bir de Naim Bey ile Yahya Kemal arasında geçen tartışma ve helalleşme var, aktarayım:
Naîm Bey Darülfünun edebiyat fakültesinde hoca iken daha sonra Yahya Kemal de kadroya katılmıştır(1915). İstanbul'un işgal yıllarında(1921-1922) Yahya Kemal imparatorluğun bakiyesi ne kadar eser varsa geziyor, hislerini gazetede neşrediyordu. Bu yazılarda İslam ve milliyet unsurlarını bir tutuyor, Türk milletinin İslam'ı milli bünyesine has bir şekle irca ederek kabul ettiğine dair menakıp anlatıyordu. Mesela bir yazısında, Ebu Eyyub el Ensari'nin İslamiyet'teki önemini anlattıktan sonra türbesinin İstanbul ahalisince teveccüh görmesini mühim görüyor, türbeleri bir noktada takdis ediyordu. Naîm Bey ise Yahya Kemal'in açıklamalarının İslam'ın saf akidesine zarar vereceğine inanarak karşı çıkıyordu: 'İslamiyet'e sizin ettiğiniz zararı kimse etmiyor. Zaten dalalete düşmüş bu zavallı milleti daima şaşırtıyorsunuz…