Cevdet Paşa da “din adamı yok” diyor (2)
Ve bir Müslüman, ölülerinin birine bir hediye göndermek isterse Kur’an okur yahut fukaraya sadaka verir ve sevabını onların ruhlarına bağışlayıverir, bu sevabı onlara ulaştırmak için imama ve hocaya...
Ve bir Müslüman, ölülerinin birine bir hediye göndermek isterse Kur’an okur yahut fukaraya sadaka verir ve sevabını onların ruhlarına bağışlayıverir, bu sevabı onlara ulaştırmak için imama ve hocaya muhtaç olmaz. Ve biri vefat ettiğinde onu yıkayıp defnetmek diğer Müslümanlara farz-ı kifayedir (yeterince kişi bunu yapınca diğerleri sorumluluktan kurtulurlar), hiçbiri yapmazsa tamamı günahkâr olur, fakat cenazelerde imamlara bir miktar para vermek âdet olduğundan vazifeyi onlar yapıverir, imam olmazsa diğer Müslümanlar vazifeyi yapmaya mecbur olurlar.
Hasılı imam ve müezzin gibi sarıklılar hep bir cihet ve hizmet sahibi adamlardır, onların diğer insanlardan daha fazla bir rûhânîlik sıfatları yoktur. Onların üst tarafında bulunan ve insanlar tarafından saygı ve ikram gören müderrisler (medrese hocaları) dahi Avrupa’nın bilim doktorları gibidirler. Şan ve meziyetleri de ancak ilmin şeref ve itibarından kaynaklanmaktadır. Bununla beraber onlar dini diğerlerinden daha çok bildikleri için millet onlara ziyadesiyle saygı gösterir.
Büyük ve küçük yerleşim yerlerinin hakimleri de bu gibi alimlerden yetişir ve İslam dininde en büyük vazife hakkın sahibine verilmesi (adalet) konusu olduğundan bunu yapmakla görevlendirilmiş olanların her bakımdan diğer sınıflardan imtiyazlı-farklı olmaları gerekir; bu sebeple ulema sınıfı kılık kıyafet bakımından da başkalarından ayrı olur. İşte bunlar da jüj yani hakimler sınıfı demektir, yoksa piskoposların benzeri değillerdir ve Roma’nın kardinallerine muâdil (denk) gördüğünüz kazaskerler dahi büyük hakimler demektir. Şeyhülislam Efendi de bu hakimlerin bakanı gibir ki bir padişah vekilidir ve onun da rûhânîlik sıfatı yoktur.
Padişaha ait olan peygamber halifeliği (peygamberlik dışındaki vazife ve yetkilere vekil olmak) da yalnız ona mahsus yüce bir sıfattır, şeyhülislama ve kadılara geçmez. Onlar hep birer memurdur, tayin ve azilleri de padişahın iradesiyle olur. Hiçbir rûhânî merasim icrasına bağlı değildir.
Cuma ve bayram namazlarını kıldıracak ve hutbe okuyacak imamlar ki, hatib denilir, onlara padişah tarafından izin verilmiş olması gerekir ve bu da bir çeşit vekaletten ibarettir.
M. Motié dinledi, anladı ve teşekkür etti. “Hayli vakit İstanbul’da oturdum, buralara ait layıkıyla bilgi alamamışım” dedi.