Doktora ve ictihad
Bir konuşmamda ictihad konusuna temas etmiş ve ictihad kapısı kapalı filan diyorlar ama bugün üniversitelerde ilâhiyat dalında ve özellikle fıkıhta yapılan “kaliteli birçok doktora çalışması birer...
Bir konuşmamda ictihad konusuna temas etmiş ve ictihad kapısı kapalı filan diyorlar ama bugün üniversitelerde ilâhiyat dalında ve özellikle fıkıhta yapılan “kaliteli birçok doktora çalışması birer ictihaddır” demiştim. Bu sözü işiten bir zat, “anlı şanlı bir kişi bunu söylemiş!” diyerek beni ayıplamıştı. Şu halde bildiklerimi bir daha özetlemek ve maksadımı açıklamak, dedikoduları ve günaha girmeleri önleyeceği için vacib oldu.
Çağın getirdiği birçok yeni problemi çözüme kavuşturmak ve müminlerin, hayatın her alanında Müslümanca yaşayabilmeleri için muhtaç oldukları din bilgisini onlara sunabilmek için çeşitli derecelerde içtihada da ihtiyaç vardır.
Bir mesele daha önceki müctehidler tarafından ele alınmış, hükmü açıklanmış, fakat hüküm üzerinde ittifak sağlanamamış, birden fazla ictihad ortaya çıkmış ise fıkıh alanında bilgi sahibi olan kimseler halka bu hükümleri açıklarlar. Bu açıklamalar kitaplarda da yapılmıştır ve bunlara ulaşmak, okur yazarlar için zor değildir. Kendisi müctehid olmayan bir mümin, birden fazla/farklı içtihatla karşılaştığında daima belli bir müçtehidin ictihadlarını (mezhebini) taklid edebilir (bunu alıp uygulayabilir) ama din ve ilim bakımından buna mecbur değildir; ihtiyacına göre (keyfi değil, ihtiyacını haline en uygun bir şekilde karşılamak üzere) başka müctehidlerin de ictihadları ile amel edebilir. Belli bir mezhebin hakim olduğu bir çevrede yetişmiş olan bir Müslüman, ihtiyacına binaen bir veya daha fazla meselede farklı müctehidleri taklid ettiğinde ortaya çıkan durum “telfik” değil, “intikal”dir ve intikalin caiz olduğu Hanefî fıkıh kitaplarında da güçlü görüş olarak nakledilmiştir.
İctihad edebilecek kadar ilmi olan Müslümanların (âlimlerin), zaruret durumu dışında bir başka müçtehidi taklit etmeleri caiz değildir. Ancak ictihad dereceleri de birden fazladır; bütün meselelerde değil de bilgisine sahip olduğu bazı meselelerde ictihad edebilenler de bu meselelerde ictihad ederler.
İctihad derecesine sahip bulunan bir alim, önüne çıkan meseleyi incelerken daha önce yapılmış içtihatlara da bakar, eğer kendi içtihadı bunlardan birine uygun düşüyorsa bu takdirde yine taklit değil, başkalarıyla aynı sonuca varılmış, ictihad edilmiş olur.
İctihad bahsi açıldığında iki görüş, tespit ve eğilimle karşılaşıyoruz: 1. Dördüncü asırdan sonra müctehid yetişmemiştir ve yetişmez; bu sebeple ictihad yapanlar ehliyetsizdirler, ictihadları da dine zarar verir. 2. Naslar sayıca sınırlı, dinî hükmünün açıklanması gereken hadiseler, olaylar, durumlar, ilişkiler ise sınırsızdır. Şeriat dünya durdukça duracağına ve Müslümanların hayatını düzenleyeceğine göre şeriatın sınırlı naslarından sayıca, zaman ve mekanca sınırsız olan hadislerin hükümlerini çıkarıp açıklayabilmek için ictihad zaruridir. Naslar bütün olayların hükümlerini ve soruların cevaplarını kapsamadığı gibi belli bir zaman ve mekan içinde yapılmış ictihadlar da kapsamaz. Bu sebeple ümmete, müctehid yetiştirmek için gerekli tedbirleri almak farzdır.