Hizmete adanmışlık başkadır
Şuurlu, bilgili, gayret-i diniye sahibi bir mümin önce kendini ıslah edecek, iyi bir kul olmaya çalışacak, sonra İslam’ı bozmak isteyenlere karşı yapabiliyorsa tedbir alacak, sonra (buradaki sonraların yerine aynı zamanda...
Şuurlu, bilgili, gayret-i diniye sahibi bir mümin önce kendini ıslah edecek, iyi bir kul olmaya çalışacak, sonra İslam’ı bozmak isteyenlere karşı yapabiliyorsa tedbir alacak, sonra (buradaki sonraların yerine aynı zamanda demek de mümkündür) kendi ailesinden başlayarak yakından uzağa insanların İslam’ı doğru öğrenmeleri ve yaşamaları için üzerine düşeni yapacaktır; bunlar belli bir sınıfın değil, bütün müminlerin önde gelen vazifeleridir.
Kemalin (olgunluğun, ilmin, yetkinliğin, ermişliğin…) sonu yoktur; kimde bir değer, bir fazilet varsa onu başkalarına da aşılamak için gayret etmesi gerekir.
İlmiyle amil olmayana “İslam alimi” denmez, ilmiyle amil olmanın içinde ibadetler, ahlak ve kimseden bir emir, bir menfaat beklemeden, Allah rızası için, O emrettiği için yukarıdaki vazifeleri yapmak da vardır.
İyi bir kul olabilmek için aile dâhil cemiyet hayatından çekilmek, bir yere kapanarak yalnızca namaz, oruç, zikir gibi ibadetlerle meşgul olmak isteyenleri Peygamberimiz (s.a.) bundan menetmiş, cemiyet içinde bütün taraflara ait vazifeleri yapmaya çalışarak yaşamayı emretmiştir.
Bir kimsenin alim, cami/din görevlisi, şeyh ve derviş olması, böyle bilinip böyle anılması onun din hizmetini (öğretim, eğitim, davet, irşad, değerleri koruma hizmetini) yapıyor olması demek değildir; hizmet bir iman, şuur, gayret, aşk, tercih, adanma işidir.
Sekseni aşmış ömrümün içinde pek çok alim, şeyh, derviş, imam, hatip, öğretmen, akademisyen… gördüm; bunların bir kısmı pasif, bir kısmı zararlı, bir kısmı ise aranan hizmet adamı idi. Her tabakanın içinde böyle farklı kimseler vardı.