İlâhiyat hocaları diyorlar ki…
“…Bu gelişmelerin (sorunların İslam dünyasında yoğunlaşmasının) bir rastlantı olmadığı, arka planında İslam dünyasını zayıflatmaya yönelik maksatlı ve planlı projelerin...
“…Bu gelişmelerin (sorunların İslam dünyasında yoğunlaşmasının) bir rastlantı olmadığı, arka planında İslam dünyasını zayıflatmaya yönelik maksatlı ve planlı projelerin bulunduğu açıktır. İnsanlığı ve küresel barışı tehdit eden bu girişimlere karşı siyasi, idari, askeri ve iktisadi önlemlerin yanı sıra toplumu aydınlatan ve ortak medeniyet bilincini geliştiren bilimsel ve kültürel faaliyetlerin aktif olarak yürütülmesi hayati önem arz etmektedir”.
Ortak medeniyet İslam medeniyetidir ve İlahiyat mensupları bu medeniyet bilincini geliştirmeye taliptir.
“Modernitenin meydan okumaları karşısında sahip olduğu yetkin bilim insanlarıyla İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerine, tarihimizin derinliğinden gelen ilmi ve kültürel mirası değerlendirmek, sosyal hayatta karşılaşılan problemlere çözüm üretmek, toplumun inanç, ibadet, ahlak ile örf ve adetlerini İslam’ın sahih kaynakları ışığında tutarlı bir yöntemle yorumlamak, temsil etmek ve toplumu bilgilendirmek gibi önemli görevler düşmektedir”.
İlahiyat Fakülteleri modernitenin taşıyıcısı ve Müslümanları Batı’ya entegre misyonunun yüklenicisi değildir, zengin mirası inkar eden kısır görüşlü selefiyeye de itibarları yoktur; zengin mirastan da yararlanarak “tutarlı bir yöntemle” yani usul dairesinde İslam’ı ve Müslümanları yorumlamakta, karşılaşılan problemlere ilimle ve tahkik metoduyla çözümler aramaktadırlar.
“İslam alimleri dinin temel kaynaklarını hiyerarşik bir düzen içerisinde ele almış, bütüncül bir dini düşünce ve kavrayışın ortaya konulması için ilk zamanlardan itibaren çaba harcamışlardır. İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılış gayesini Allah’a iman etmek ve O’nun rızasını kazandıracak amellerde bulunmak şeklinde açıklamış ve bu süreçte akıl, bilgi, istişare, emanete riayet, ehliyet ve adalet gibi rehberlik edici ilkeler ve değerler ışığında çalışmayı ve sorumluluk üstlenmeyi öğretmiştir. Sünnet ise genel anlamda Kur’an’ın beyanı olup onun ahkâmının Hz. Peygamber örnekliğinde bireysel ve toplumsal ölçekte hayata aktarılmasıdır. Bu sebeple İslam’ın Hz. Peygamber tarafından ortaya konulmuş örnekliğini yansıtan sünnet mirasını kategorik olarak reddetme çabalarını bilimsellikle izah etmek mümkün değildir. Buna karşılık Hz. Peygamber’e nispetle nakledilen bütün rivayet malzemesini ortaya çıkış bağlamına, metin içi tutarlılığına, genel ilkelerle uyumuna, insan fıtratı ile ilişkisine ve nihayet dinin temel maksatlarıyla örtüşme düzeyine göre değerlendirmek gerekir. Bu sebeple genellemeci ve parçacı yaklaşımlardan kaçınarak bilimsel bir hassasiyet içerisinde konuyu ele almak inancımızın ve ahlakımızın gereğidir.”
Az sayıdaki yanlış yöntem ve görüş sahiplerini genelleyerek İlahiyat mensuplarını, değerli akademisyenleri, sünnet düşmanı ilan edenlere tokat gibi uyarıcı bir cevap. İlahiyat hocalarının rehberi Kur’an-ı Kerim, sahih sünnet ve Peygamberimiz’in (s.a.) örnekliğidir. Usul olarak da her rivayet ilmî incelemeye tabi tutulmadan alınmaz, Usul alimlerimizin doyurucu açıklamalar yapıp örnekler verdikleri “metin tenkidi” devreye sokulur; lafzı, manası, senedi ve maksadı göz önüne alınarak rivayetler değerlendirilir, bu ölçülerden geçen sahih hadisler elbette müminlerin yoluna ışık tutar. Buhârî ve Müslim gibi sahihleri ihtiva eden kitaplarda bulunduğu halde fıkıh mezheplerinin tenkide tabi tutarak uygulamadığı birçok hadis olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu usul sünneti inkar değil, sahih olan rivayeti olmayandan ayırma faaliyetidir ve bu faaliyet farz-ı kifayedir.