Kalbin bilgisi
Eğitilmiş (te’dîb edilmiş) kalbin, nefsin ve aklın erişebildiği hakikatler var; bu kalb ile elde edilen “bâtın” ilim; içe, diğer bilgi vasıtalarının erişemediği perde arkasına ait ilimdir....
Eğitilmiş (te’dîb edilmiş) kalbin, nefsin ve aklın erişebildiği hakikatler var; bu kalb ile elde edilen “bâtın” ilim; içe, diğer bilgi vasıtalarının erişemediği perde arkasına ait ilimdir. Elbette bu ilim, herkese açık “zahir” Kur’an ve din bilgisine aykırı olmayacak, ümmetin üzerinde birleştiği dinden başka ve farklı bir getirmeyecektir, ama vahyin bildirdikleri içinde öyle konular, âlemler ve hakikatler var ki, bunların bilgisine erişebilmek için yine Allah’ın insanlarda yarattığı; ibadet, tefekkür, perhiz ve zikirle gelişip açılacak olan bir başka ilim vasıtasına (kalbe) ihtiyaç vardır. Kalbini te’dîb etmemiş olanların da bilgi vasıtalarına açık olan din bilgisi Müslüman olmak ve amel edildiğinde cennete girmek için yeterlidir, daha ötesi ise daha fazla cehde ve cihada bağlıdır.
Gazzâlî işte bu kalb vasıtasıyla ulaşılan ilme “mükâşefe ilmi” diyor ve şöyle açıklıyor:
Bu bâtının ilmidir ve ilimlerin ulaşmak istediği hedeftir. Bazı âriflere göre bu ilimden nasibi olmayanların sonlarından korkulur. Bu nasibin en aşağısı böyle bir ilmin olduğuna inanmak ve onu ehline bırakmaktır.
Bir başkasına göre: Kendisinde şu iki kötülük bulunan kimseye bu ilimden bir şey açılmaz: Bid’at ve kibir.
Dediler ki: Dünyaya gönlünü kaptırmış, nefsinin arzularına esir olmuş kimse başka ilimleri elde edebilir ama bu ilim onda gerçekleşmez.
Bu ilmi inkar edenin en az cezası onu tatmaktan mahrum kalmasıdır. Bu ilim sıddîklerin ve mukarrablerin ilmidir.