Katılım bankalarını niçin korumalıyız
1940’lı yıllarda Hindistan’da İslâmî iktisat ve finans üzerinde çalışmalar ve yayın başladı. Geçmiş zamanlarda ihtiyacı için para arayanlar para vakıfları, cami akçesi, karz-ı hasen gibi kurum ve uygulamalardan temin ediyorlardı.
Zaman içinde bunlar ihtiyaca cevap vermeyince fukaha, açıktan faizli kredi almaktansa şeklen olsun faize bulaşmamış olmak için yollar aradılar. Para faizsiz mülk kirasız, ödeyince geri almak şartlı taşınmaz alım satımı, daha da ötesi bir malı paraya ihtiyaç duyana vadeli yüze satıp doksana peşin geri alma (ıyne satımı) yollarını uygulamaya soktular. Sonuncusu açıkça hadise aykırı olduğu için araya üçüncü şahsın girmesi formülünü uyguladılar. Hâsılı takva azaldıkça, dünya ve madde sevgisi ahirete galip geldikçe İslâm’ın adil ve kardeşçe talimatının arkasından dolaşma, işi kitabına uydurma yollarına başvuruldu.
Bu uygulamalara formül bulan fukahayı kınamıyorum; onlar halkın hiç olmazsa açık (şekil ve hakikat olarak) faize..