Kurt ve orman kanunları
“Allah'ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah'ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları...
“Allah'ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah'ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı, zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir” (Enfâl: 60).
Hakkın, adaletin, vicdanın ve ahlakın hakim olmadığı bir dünya düzeninde maddi ve manevi değerleri korumanın tek çaresi düşmandan güçlü olmaktır. Dün güçlü olmanın savaş atları gibi araçları vardı, bugün ise siber ve nükleer güç ön plana çıkmış görünüyor. Bu sebeple beş yıl önceki bir yazımı bir daha okumakta fayda görüyorum:
Kurt kanununa göre “aç kalan kurtlar içlerinden en zayıf halkayı kendilerince bir usul ile belirleyip yerlermiş”.
Orman kanununa göre de güçlü olan haklı ve hakim olurmuş.
Bugün Batı -aksine olan bütün beyanlara ve iddialara rağmen- her iki kanunu, ama daha ziyade ikincisini uyguluyor.
İnsan hakları ile ilgili ve -sözleşmeye bağlı olarak- uluslararası bağlayıcılığı olan düzenlemelere, Birleşmiş Milletler'in kuruluş amacına, Güvenlik Konseyi'nin amacına, Batı uygarlığı için düzülen methiyelere bakıyorum, bir de dönüp “güçlü ve kalkınmış” ülkelerin ötekilere yaptıklarına bakıyorum; arada dağlar kadar fark, denizler kadar yarık ve mesafe olduğunu görüyorum!