Muhammed b. Selman’ın ılımlı İslâm’ı (2)
Bir daha ifade edeyim:Allah Teâlâ birden fazla ve birbirinden farklı din (İslâm) göndermedi, Allah bir, din bir, ümmet de birdir, birlik içinde olmalıdır.Dini temel ve vazgeçilmez kaynaklarından usulüne uygun olarak anlayan...
Bir daha ifade edeyim:
Allah Teâlâ birden fazla ve birbirinden farklı din (İslâm) göndermedi, Allah bir, din bir, ümmet de birdir, birlik içinde olmalıdır.
Dini temel ve vazgeçilmez kaynaklarından usulüne uygun olarak anlayan sahâbe, onların çırağı tâbiûn ve onların talebesi üçüncü nesil uleması daha sonrakilere hakikati bulma, doğru anlama ve ilâhî murada uygun yaşamanın şaşmaz ölçütlerini vermişlerdir. Bu usul ve ölçütleri kullanarak her asırda müminlerin anlama, problem çözme, meydan okumalar karşısında sarsılmadan yolunda yürüme ihtiyacını karşılamak mümkündür.
On dört asırdan fazla bir zaman içinde ümmetin kahir çoğunluğunun iman, ibadet, hayat düzeni ve ahlâk yaşantılarına bakıldığında birden fazla İslâm’ın olmadığı, bir tek İslâm’ın farklı anlayışlar ve ikincil farklı yöntemler sebebiyle detaylarda farklılaştığı, bunun da ümmet için bir rahmet, bir zenginlik olduğu görülecektir.
Meselâ Selef denilen ilk nesil, iman esaslarını, Kur’ân’da ve sağlam hadislerde geçtiği gibi düzenleyerek ifade etmişler, aklın yetkili olmadığı konularda detaylandırma, aklen delillendirme ve derinleştirme yoluna gitmemişlerdir. Daha sonra gelen Ehl-i Sünnet ve cemaat âlimleri (başta İmam Eş’ârî ve Mâtürîdî), ümmete meydan okuyan batıl dinler, inançlar ve inkârlara karşı İslâm’ın iman esaslarını savunmak maksadıyla (böyle bir ihtiyaç baş gösterdiği için) detaylandırma, aklî yönden delillendirme ve tartışma yoluna girmişlerdir.
Sözde Selef yolunu takip eden Vehhâbîler (kendilerini ed-Da’vetü’s-Selefiyye” diye ifade ediyorlar) kendilerinden başkalarını -Eş’ârî ve Mâtürîdî dahil- Ehl-i Sünnet olarak görmüyorlar, şirk ile alakası olmayan söz ve davranışları şirk olarak değerlendiriyorlar, ümmetin büyük kitlesini dışlayarak dini dar bir çerçevenin içine yerleştiriyorlar.