Önce ahlak
Büyük acılarla yaşadığımız kalkışma ve isyan hareketi bastırılınca sağdan soldan birçok kişi “Bu bir fırsata çevrilmeli, iktidar ve muhalefet ile halkın farklı kesimleri bir arada, huzur...
Büyük acılarla yaşadığımız kalkışma ve isyan hareketi bastırılınca sağdan soldan birçok kişi “Bu bir fırsata çevrilmeli, iktidar ve muhalefet ile halkın farklı kesimleri bir arada, huzur içinde, genel menfaati önceleyerek yaşamanın şartlarında birleşmeli, birbirini yok etme davasından vazgeçip herkese makul hürriyet, hak ve adalet ilkesinde birleşmeli…” kabilinden tavsiyelerde bulundular.
Bu güzel tavsiyenin gerçekleşebilmesi için herkese bazı vazifeler düşüyor.
Yalan söylemek, iftira etmek, iki yüzlülük, aldatmak, yapamayacağını vadetmek, ehil olmadığı halde bir işe talip olmak, insana, hayvana, bitkiye ve eşyaya zarar vermek, insanları korkutmak, huzurlarını bozmak, şahsi menfaati ve hırsına ülkenin ve milletin menfaatini feda etmek, halka ve ülkeye zarar verecek bir günaha, kusura, suça göz yummak ve bunları -gerekiyorsa açıklamak veya ıslah etmek yerine- şantaj aracı olarak kullanmak... bütün dinlerde ve ahlak sistemlerinde kusurdur, ahlaksızlıktır, değersizliktir.
Oldukça uzun tutulan ve insanı bıktıran seçim propagandaları süresi içinde ve Meclis konuşmalarında siyasilerin bir kısmında, yukarıda sıraladığım ahlaki kusurların tamamını görüyor, duyuyor ve üzülüyoruz.
Görülen manzara şudur:
Bütün muhalif parti sözcüleri, kendileri iktidara gelme hedefinden önce mevcut iktidarı devirme hedefine yönelmiş oluyorlar. Ahlaki sınırları da çiğneyerek ittifaklara giriyor, iktidarın aleyhinde olmak üzere doğru olsun yalan olsun her şeyi söylüyorlar. Ülkenin menfaatine olan, hayırlı ve yararlı olan, yâra ve ağyara göre başarı hanesine yazılan işlerinden ise asla bahsetmiyor, aksine onları da inkar ediyor, görmezden geliyor, hatta olumsuza çeviriyorlar. Hakaret, alay, tehdit, tahrik siyasetin sıradan araçları olmuş durumda.