Sigara kitap toplattırmış
Hicrî on birinci asrın başlarında ve Mîlâdî 17. yüzyılda İslâm dünyasına giren sigarayı Dördüncü Murat (1612-1640) yasaklıyor. Bu yasaklama tasarrufu sigaranın haram olmadığına kani...
Hicrî on birinci asrın başlarında ve Mîlâdî 17. yüzyılda İslâm dünyasına giren sigarayı Dördüncü Murat (1612-1640) yasaklıyor. Bu yasaklama tasarrufu sigaranın haram olmadığına kani olanların tepkisine sebep oluyor ve bunlardan biri olan Abdülganî b. İsmâîl en-Nâblusî (ö. 1143/1731) “eṣ-Ṣulḥ Beyne’l-İḫvân fî Hükmi İbâhati’d-Duḫân” isimli bir risale (kitapçık) yazıyor. Bu risalede hakkında haram kılan bir nassın bulunmadığı bir şeyi yasaklama yetkisinin sultanlarda bulunmadığını, böyle bir yetkisinin var olduğunu kabul etsek bile zamanımızın sultanlarının şer’î manada ulü’l-emr olmadıklarını, bu sebeple onların yasaklamalarının da mübah olan bir şeyi haram kılamayacağını uzun boylu anlatıyor. İbn Âbidîn diye meşhur olan Muhammed Emin merhum (v. 1252/1836) Nâblüsî’nin, zamanın sultanı hakkındaki sözünü Raddu’l-Muhtâr’da naklediyor. Aradan yıllar geçiyor ve 1320 yılında kitap yasaklanıp toplattırılıyor.
Özetlediğim bu ibretlik olayı, pek çok önemli eseri bulunan ve 15 Ağustos 1919 tarihinde şeyhülislâm vekilliği makamı olan ders vekâleti görevine kadar önemli mevkilerde hizmet eden Muhammed Zahid Kevserî’den okuyalım:
Kevser’nin Makâlât’ı içinde bir makalesinin adı da “Hel li-Ğayrillahi Hakkun fi’l-Îcâbi ve’t-Tahrîm” adını taşıyor. İşte bu risalede Kevserî olayı şöyle anlatıyor (s. 111 vd. dan özetliyorum):
Fıkıhta aşağı tabakaya mensup olan bazı sonraki fıkıhçılar, “Veliyyü’l-emr mübah olan bir şeyi emrederse o farz olur, yasaklarsa da haram olur” diyorlar. Ancak bu, hakkında nas bulunmayan şeylere aittir, eğer bir konuda nas varsa başkasına bakılamaz; çünkü “Yaratan’ı bırakıp yaratılana itaat edilemez…”.
İbn Âbidîn kitabının içecekler bahsinde Sultan Murad’ın sigarayı yasaklaması ile ilgili olarak Sultan’ın yetkisi konusunda yetki verenleri reddederek şöyle diyor: Veliyyü’l-emrin haram ve helal kılma ile ilgili bir yetkisi yoktur; bu nasıl olabilir ki, fukahamız “Kim, zamanımızın sultanı için âdil derse, zulmün adalet olduğuna inanmış olacağı için kâfir olur” demişlerdir.
İbn Âbidîn konuyu uzunca anlatıyor, kitapta bunu gören bir Osmanlı Maarif Nazırlığı görevlisi Padişahın aleyhinde olan bu ifadeyi öne sürerek tedbir alınması için müracaatta bulunuyor, bunun üzerine kitabın (İbn Âbidîn diye meşhur olan Raddu’l-Muhtâr’ın) kütüphanelerden toplatılması emri çıkıyor ve herkesin gözü önünde emir yerine getiriliyor. Bu tasarruf ilmî çevrelerde kötü karşılanıyor, bunun üzerine Reîsü’l-ulemâ Yusuf Tikveşli ile hadis âlimi Rizeli Muhammed Ferhad Efendiler, o zamanda bir cesaret meselesi olan bir davranışta bulunarak Padişahın huzuruna çıkıyorlar, Padişaha bağlılıklarını ifade ettikten sonra “bu kitaptaki ifadenin birçok kitapta bulunduğunu, bu kitabın hemen bütün âlimlerin kütüphanelerinde mevcut olduğunu, çirkin bir şekilde toplattırılmasının onların gönüllerini yaraladığını, bu yüzden olayı kendisine duyurmayı vazife bildiklerini...” söylüyorlar. Bu müracaat üzerine kitapların sahiplerine iade edilmesi ve toplattırma teklifinde bulunan memurun da Doğu’da basit bir memuriyete sürülmesi emrediliyor.