Zarurete dayalı uygulama örnekleri
Haramları askıya alan zaruretin, çare bulunmazsa ölüm veya sakatlığa sebep olan ihtiyaçlarla sınırlı olmadığı; zorluk, meşakkat, sıkıntı getiren ihtiyaçları da içine...
Haramları askıya alan zaruretin, çare bulunmazsa ölüm veya sakatlığa sebep olan ihtiyaçlarla sınırlı olmadığı; zorluk, meşakkat, sıkıntı getiren ihtiyaçları da içine aldığı konusunda çağdaş iki âlimden de nakil yapayım:
Muâsır âlimlerden Prof. Dr. M. Mustafa Şelebî (merhum), Ta’lihu’l-Ahkâm isimli eserinde ihtiyacın zarûretle bir tutulduğunu şu satırlarıyla ifade ediyor: “Deliller zarûret olan menfaate (maslahata) olduğu gibi ihtiyaç seviyesinde bulunan menfaate de itibar edildiğini isbat etmektedir. Birini caiz sayıp diğerini saymamanın delili yoktur. Ayrıca sahâbeden beri geçmiş nesillerin, nass karşısında bile işlettikleri menfâat prensibi, zarûret haline gelen menfaatler değildir. Aslında nass karşısında menfâat prensibi ile amel etmek, akıl ve reyi işletip nassı terketmek değildir; tam aksine bir nas ile ameli, birçok nassa dayanarak askıya almaktır... Şu da unutulmamalıdır ki âlimler ‘ihtiyaçların zarûret sayılması’ kaidesini benimsemişler, bu kaide aralarında meşhur hale gelmiş, tartışmasız kabul edilmiştir” (Kahire, 1947, s. 302). “Sözün özü Ebû Hanife ve arkadaşları mesalih prensibini kullanmışlar, bununla nassları tahsis etmişler, hatta bazen bunları askıya almışlardır; bu menfâatlerin de kimi zarûret derecesindedir, kimi ondan daha aşağıdadır...” (s. 362 vd.).
ALANA HARAM, VERENE CAİZ
“Bir insan emir, ya da devlet başkanı nezdinde, bir işini tesviye etsin, düzeltsin, yoluna koysun, böylece meşrû olan bir menfâati elde etsin ve bir zarardan kurtulsun diye, bu maksatla, birine rüşvet verse bu caiz midir?”
Cevap veriyor:
“Alana haramdır, verene caizdir” (İbn Nüceym, Risâle fi’r-Rüşve, Mecmuâ, s. 112, 115).