Anımsayış...
Denize doğru uzanan o ahşap iskele, hemen ötesinde çakıl taşlarıyla oynayan çocuklar, ağlarını toplayan balıkçılar... Ağacın duruşu esen yeli mi gösterir, yoksa uzun soluklu bir acıyı mı?...
Denize doğru uzanan o ahşap iskele, hemen ötesinde çakıl taşlarıyla oynayan çocuklar, ağlarını toplayan balıkçılar...
Ağacın duruşu esen yeli mi gösterir, yoksa uzun soluklu bir acıyı mı?
Robert Graves’de yerin kımıldayışıyla uyanan otları mı yoksa çiçekleri mi seyrediyorsun, yoksa yakaran gözlerinle Paul Eluard’daki sonsuz yalnızlıkları mı düşlüyorsun?
Hiç fark etmez sevdalı kadın, hiç fark etmez...
İlhan Berk’in “Avluya Düşen Gölge”sini okudun mu?
Okumadıysan “Adam Yayınları” ndan çıktı, al hemen...
Kayada büyüyen sen tepelerin sevdasını yakala puslu bir ilkyaz akşamında. Ölümden konuşan kaya ile tepenin suyu seyredişlerini izle...
Ellerini havaya kaldır, ben o küçük burnundan öpeyim, yeşil gözlerinde tüm doğayı soluyayım...
Diyeyim ki sana:
“Dinle
bak
yeryüzü
soluyor”
Her şeyi bağışlatan bir uzaklık, değişen mevsimler benim iç evrenimi yansıtır...
Gün gelir yürekte hüzün de söner artık. Mutluluğun ve acıların olduğu yerde yeni bir aşk filizlenir. İvan Bunin’in dizeleri belki Turgut Uyar’la selamlaşır, Kemal Özer, Lorca’nın ürperen yıldızlarıyla selamlaşır...
Oğulları öldürülen analar, Pantürkizmin Führeri’yle kör akşamlarda çatışır. Savaştan söz açan her fotoğraf gözyaşı damlasından fışkırır.