Beyaz Kuşlar...
O sabah uyandığında sen yoktun yanında. Birden kaybolup gitmiştin. Tüm gün bahçelerde dolaştı tek başına. Karaburun’da nergis topladı. Güneşi zaptetmeye kalktı mavinin içinde. Karanlıktan...
O sabah uyandığında sen yoktun yanında. Birden kaybolup gitmiştin.
Tüm gün bahçelerde dolaştı tek başına. Karaburun’da nergis topladı. Güneşi zaptetmeye kalktı mavinin içinde.
Karanlıktan korkardı. O yüzden yıldızları aradı gökyüzünde. Bir kadının maviş gülüşünü özledi. Çocuksu düşler kurdu durduk yerde.
Dedi ki:
“Çünkü gece zamanın katranıdır / Gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme / Çantamda sevişme askerleri / Harbin bittiğini söyle.”
Cahit’i aradı ama bulamadı...
Bir not düştü sararmış bir kâğıda:
“Sevdiğim.
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni”
Hatıralarına dokunulmamıştı. Geleceğin serin suları ve göllerinde henüz sevgiler çoğalmamıştı. Kuğular el konmuş aşkı yaşatmaya başlamamıştı.
Geceydi, o korkuyordu...
Çünkü sen yoktun ve kaçmıştın...
Nergisleri vazoya koyarken o dayanılmaz sarmaşıklar hüznü acımasızca kamçılıyordu.
Gözlerin onun sularından hiç çekilmiyordu. Kısık bakışın, upuzun upuzun saçlarınla, boynundaki zümrüt gerdanlık onu perişan ediyordu.
Gitmiştin ve gelmeyecektin...
İkide bir Onat’ı soruyordu. Şişli ilkyaz bahçelerinde herkes kendine bir bahane dalı arıyordu. D...