Bir zalim yalnızlık...
Yalansız bir gecede tuttu ellerini. Kirpikleri yeni uykudan uyanmış gibiydi. Kapkara gözleri, mavi bir vadi gibi sevişmeye hazırdı... Guillaume Apollinaire’nin Paris’te Aumont-Thiéville Sokağı’nda yürüdüler...
Yalansız bir gecede tuttu ellerini. Kirpikleri yeni uykudan uyanmış gibiydi. Kapkara gözleri, mavi bir vadi gibi sevişmeye hazırdı...
Guillaume Apollinaire’nin Paris’te Aumont-Thiéville Sokağı’nda yürüdüler birlikte. Bir rüzgârın söndüremediği kızıl saçlı meşale gibiydiler. Yahudi mahallesindeki saatin akrebiyle yelkovanı nasıl buluştuysa onlar öyle öpüştüler, birleştiler...
Boynu kesik bir yıldız, Notre Dame’a baktı... Sacré- Coeur’un kanı üzerlerine yağdı Montmartre’da...
Önce telefonda konuşmuşlardı... Kızın sesi yüreğini titretmişti.. Kız, uzun boylu, siyah saçlıydı... Adam ona bir bakışta tutuldu.
O gün, ilk kez içinden geldiği gibi sevmek istedi kızı... Kapkara gözlerinin içinde yitirdiği sevdaları aramaya koyuldu.
Zaman acımasızdı...
Günler geçiyordu, haftalar yamandı...
Bir haziran akşamında büyüyordu aşkları... Yüz yüzeydiler umudun sonsuz bakışlı denizinde. Sevincin ve acının belki de birleştiği bir noktada.
Ren Nehri sarhoştu, sularına asmalar vurmuştu...
Kız, siyah kısa saçlarıyla tüm rüzgârlara kafa tutuyordu...
Kız sevda yüklüydü, kız hiç okunmamış bir şiirdi.
Tudor Arghezi, aşkın kanatlanıp uçuşunu yıllarca önce anlatmıştı adama. Kız ise soluyarak yaklaşmıştı o anda...
Ve adam, yıllar sonra siyah saçlı kızın kara gözlerini delerek hiç bitmeyecek bir sevdanın içinde kayboldu. Kız ise yaşlı gözlerini gizleyerek erguvan rengi giysilere büründü.
Adam, yalan...