‘FETÖ’nün en mutlu günü...’
Gri bir gökyüzü altında yürüdüm bir süre. Sonra bahçedeki bankların birine oturdum... Sonra yerimden kalktım, yeniden eve döndüm. Öğle saatlerine doğru yola çıkıp gazeteye geldim. Bizler...
Gri bir gökyüzü altında yürüdüm bir süre. Sonra bahçedeki bankların birine oturdum...
Sonra yerimden kalktım, yeniden eve döndüm.
Öğle saatlerine doğru yola çıkıp gazeteye geldim. Bizler gözaltındayken meslektaşlarımın yazdıklarını okudum. Kimi bizim kuşaktan, kimi bizlerden çok genç gazeteci dostlarımızın yazdıkları içimdeki fırtınayı İzmir’in imbatına dönüştürdü.
Biz gazetecilerin dayanışma ruhunun sönmediğini görmek, beni umutlandırdı.
Yılmaz Özdil’den Nedim Şener’e, Uğur Dündar’dan Hasan Cemal’e, Ertuğrul Özkök’ten Necati Doğru’ya, Soner Yalçın’dan Mehmet Yılmaz’a, İsmet Berkan’dan Kanat Atkaya’ya, Güneri Civaoğlu’ndan Yalçın Doğan’a, Oral Çalışlar’dan Ahmet Hakan ve Doğan Akın’a dek (unuttuklarım varsa, kafamın karışıklığına verin) hepsine teşekkür ediyorum, Silivri’de tutuklu arkadaşlarım adına da...
Tüm gazeteci arkadaşlarım, benim ve arkadaşlarımın FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine hizmet ettiğimize ilişkin iddialara inanmıyorlardı.
Meslektaşlarımın ideolojileri farklıydı üstelik...
Yazılarını zevkle okuduğum Kanat Atkaya yazısının bir bölümünde şöyle diyordu:
“... FETÖ’nün belki de en çok dava açtığı, cemaatle ilgili yazı dizisinden dolayı Cumhuriyet’in yayınını durdurttuğu Hikmet Çetinkaya mesela...
Ortamın espri kaldıracak hali yok ama ‘Darbe yapıldığını nasıl anlarsınız?’ diye sorsalar ‘Aydın Engin’i gözaltına aldılarsa darbe olmuştur’ diyebilirim.”