Gözlerini kısma öyle...
Sen her zamanki gibi deniz kıyısındaydın... Belli çocukluğuna ilişkin anılar topluyordun.... Neler konuşuyordun, hüznün penceresinden? Pablo Neruda’nın Sandalcı Türküsü’nü dinlerken bile kendi...
Sen her zamanki gibi deniz kıyısındaydın... Belli çocukluğuna ilişkin anılar topluyordun....
Neler konuşuyordun, hüznün penceresinden?
Pablo Neruda’nın Sandalcı Türküsü’nü dinlerken bile kendi içi evrenin, tüm renkleri topluyordu doğadan...
Utangaçtın!..
Gözlerini kısarak konuşuyordun...
Bir zamanlar sen ve ben umutları ve kışları bölüşmüştük eski zaman masallarının ortasında...
Ama işin sonuna varamamıştık...
Jean Folain’in adını ilk kez duymuştun...
Dört yana ilkyazı getiren o kasabanın tek boyacısı, kara suratlı dükkânını yeniden boyuyordu...
Peşimizi bırakmayan şarkılardan habersizdik, on yedi yaşın delişmenliği içindeydik...
Yine bir zamanlar okyanus ırmağının kıyısındaydık, İlkgençlik yıllarımız geride kalmıştı.
Raymond Queneau’yu okurduk gün boyu, top gibi kırmızı bir güneşin altında...
Sevdalarımız bizi bırakıp gitmişti ama yüreğimiz sevgiyle örülüyordu...
Baharın şafağında yürüdük hep!..
Özgürlüğü sevdik!..
Silah sesleriyle uykularımız bölündü...
Arkadaşlarımızı, sevgililerimizi, yaşamı birlikte bölüştüğümüz kadınlarımızı, erkeklerimizi pusu kurup öldürdüler...
Selimiye’yi, Mamak’ı o yıllar tanıdık!..
Bak hava puslu bugün...
Kuşlar ahşap evlerin çatısında kanat çırpıyor...
Deniz durgun...
Ba...