İktidar, cemaat, biat!...
Kandan beslenmeyi seviyoruz, tabutları yan yana koyup gözyaşı döküyoruz... Analar ağlamasın, çocuklar ölmesin. Gün geliyor barışa adım atıyor, gün geliyor geri...
Kandan beslenmeyi seviyoruz, tabutları yan yana koyup gözyaşı döküyoruz...
Analar ağlamasın, çocuklar ölmesin.
Gün geliyor barışa adım atıyor, gün geliyor geri çekiliyoruz.
Memleketimizin dağlarına bahar gelsin istiyoruz, hayatın atlasında özgürlüğü solumak için çaba harcıyoruz.
O zamansız ölüler, mezar taşları...
Yoksulların, emekçilerin çocukları.
Yaşananlara baktığımızda yüzümüz kızarmıyor hiç.
Utanç duymuyoruz, sorgulamıyoruz, çatışmalardan çok şey yitirdiğimizin farkına varmıyoruz.
Baskı, şiddet sarmalı, öfke patlaması, ardından uzun bir sessizlik, ölüm kuşununkanat çırpması...
Bak, Tahir Elçi’nin cansız bedeni tıpkı Hrant Dink gibi yerde yatıyor.
Barış, yani çözüm süreci, ötekileştirmeme, ayrıştırmama...
Bu sevgisizliğin adını koymak gerekmez mi?
Kandan beslenmek, karanlığın içinde durmak, kimi zaman gözlerimizi kapayıp kimi zaman açmak...
Hani biz 40 bin ölümü görmüştük, hani faili meçhuller aydınlatılacaktı?
Barış süreci bitti, ortalık kan gölüne döndü “kana kan intikam” duyguları hayatın içinde ilk sırayı aldı...
Bu yüzden kaygılarımız arttı, hüzünlerimiz sessiz bir ışıkta önce fırtınaya, ardından yağmura dönüştü.
Menevişli bir gökyüzünü özlemiştik!
Yalansız bir evrende yaşamak isteyen çocuklar, hainliğin, puştluğun,ikiyüzlülüğün kol gezdiğinden habersizdi...
O sevginin görünmeyen yüzünü aradılar hep, ama bulamadılar.