Kör teröre lanet olsun!...

Bir kadın, bir erkek geçmiş zaman masallarının içinden çıkmıştı sanki...Zifiri bir karanlık, ölüm çanları, umutlarımızı yok etmeye başlamıştı. Belki...

Bir kadın, bir erkek geçmiş zaman masallarının içinden çıkmıştı sanki...
Zifiri bir karanlık, ölüm çanları, umutlarımızı yok etmeye başlamıştı. 
Belki küçük çocuk ağlıyordu bir kentte. Belki gecenin içinde yankılanan bir çığlıkvardı adını bilmediğimiz bir yerlerde... 
Maviden yeni doğmuş bir beyazlık... 
Renklerin birer birer kaybolması... 
Gözlerinizde gizleniyordu el değmemiş bir özlem... 
Belli belirsiz düşünceler, eski yılları anımsama, kış güneşinin altında yürürken düşüncelere dalıp tarihi anımsamak... 
Çocuklarımız 17 yaşında demir kapılı sürgülü hücrelere atılmıştı. Soygun ve vurgun düzeni sürüyordu. 
Küresel güçler, sömürgeci ruh, vahşi kapitalizm, terör kıskacı... 
O karanlık gecede ölüm sancağı çekilmiş dudaklarda kopan fırtına vardı hani... Bizi alıp götüren, bizi yok eden, uçurumlara sürükleyen... 
Sorular soruyor ama yanıtını alamıyorduk nedense. 
Bilmece gibi hayatın tam orta yerindeydik. Alev alev yanıp tutuşuyorduk... Sevgisiz, sevdasız, aşksız bir toplumun çektiği sancıları göremiyorduk... 
Yaşamın sevinci, ölümün acısı... 
Elleri ıslak çocuklar, avuntularıyla yok olmuş kadınlar, erkekler. 
Aşkların o acı veren yalnızlığı, kurduğumuz düşler, çalınan özgürlükler... 
Niye böyle olmuştuk, niçin faili meçhullere doymamıştık, asit kuyularını görememiştik, Susurluk’u çoktan unutmuştuk. 
Bize göre değildi yaşamın gölgesinde avunmak, birbirimizi düşman bellemek, ötekileştirmek, bölünmek, parçalanmak... 
Adımlarımız taşlarda çınlıyor, mermilerle delik deşik edilmiş evlerin duvarlarından yankılanıyordu...

*** 

Yaşadıklarımız ne alın yazısı ne de kara talih... 
Biz çağlar boyu, emeğimizle yaşadık, ekmeğimizi bölüştük. Sevgiylekucaklaştık bayramlarda, düğünlerde...
Sevdaydık biz masmavi gökyüzünde...
Tunceli Ovacık’ta çiçeklerle konuşurduk, Kaçkarlar’da gün batımını seyrederdik.Harran Ovası’nda aşkını, yüreğinin en derin köşesinde saklayan kadınların öyküsünü dinlerdik.
 Hakkâri’de Sümbül Dağı eteklerinde gün doğumunu beklerken kardeşlik türküleri söylerdik. 
Karadeniz’de dalgaydık, Ege’de aşk masalı... 
Ölümleri değil, hayatı konuşurduk... 
Kanla beslenen, hiç doymayan kalleşlik, hayatlara pusu kurdu, Mehmetleri şehit etti... 
Irkçılık hortladı! 
Bakın o barikatlara, hendeklere... 
Binlerce çocuk, Kandil’den yuvarlanarak Güneydoğu’ya indi. Onlar yuvarlanıp ilçelerde hendek açıp barikatları kurarken devlet seyretti. 
Hak, hukuk, vefa, dürüstlük, adalet duygusu... 
Hrant Dink örgütlü bir suç örgütü tarafından öldürüldü tıpkı Uğur Mumcu, Musa Anter gibi... 
Bir tarih kanla yazıldı... 
O kanlı terör bitmedi... 
Türk ve Kürt düşmanlığı yaratıldı, kadim tarih yerle bir edildi. 
Biz koruyamadık çocuklarımızı, aydınlarımızı, yazarlarımızı. 
İnsanlığımızı koruyamadık! 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Aşklar ve sevinçler... 09 Eylül 2018 | 2.502 Okunma Hoşça kal hüzün... 06 Eylül 2018 | 553 Okunma Bir garip yolcu... 04 Eylül 2018 | 2.356 Okunma Sevda düşleri... 02 Eylül 2018 | 2.437 Okunma Uçarı kaçarı... 01 Eylül 2018 | 115 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar