Kuru bir umutsuzluk...
Bir annenin çığlığı televizyon ekranından fırlayıp yüreğimizin tam orta yerine bir ok gibi saplanıyor... Cezaevi aracı ağır ağır uzaklaşıyor... Jandarmalar, polisler, anneler, babalar...
Bir annenin çığlığı televizyon ekranından fırlayıp yüreğimizin tam orta yerine bir ok gibi saplanıyor...
Cezaevi aracı ağır ağır uzaklaşıyor...
Jandarmalar, polisler, anneler, babalar, kardeşler...
Anne çırpınırken hıçkırıklarını tutamıyor...
Diyor ki:
“Götürmeyin yavrumu, götürmeyin bir tanemi,
o daha çocuk...”
Saat 23.45’i gösteriyor...
Pencerenin perdesi açık...
İçeriye ay ışığı sızıyor. İstinye sırtlarında bir ışık yumağı oluşuyor...
Bir adam birden yıllar öncesine gidiyor. O sabahları sisli. Spil Dağı’nın yamaçlarında geziniyor. Karaköy’den çıkıp belki kız enstitüsünün, öğretmen okulunun önünde bir tur atıyor...
Akşam saatlerinde parkta arkadaşlarıyla buluşup sohbet ediyor...
Karaköy’de iki katlı ev, ilkokul, ortaokul, lise çağları. Yusuf Atılgan’la sabahlara kadar süren tartışmalar...
Jean Paul Sartre’den “Mezarsız Ölüler”in gala gecesi, Sancaklı Bozköy’de Pirandello’nun “Ağzı Çiçekli Adam” oyunu...
Kırmızı Değirmen Caz Orkestrası, Manolya Pastanesi, yaz akşamları Şen Sinema’da Ulvi Uraz tiyatrosu...
Kızılay Salonu ve bir oyunun sahneye konuluşu.
O tutuculuğuyla tanınan Ege kentinde tam 36 yıl önce kurulan Oda Tiyatrosu, şiir günleri, bilgi yarışmaları......