Sen ağlama gülüm...
Avuntular içinde gezinirken zamanın saat ayarını yapmayı unutmuşum... Maviler içindeyim, gecikmiş günlerin beklentisinden yorgun düşmüşüm. Sessizlik ezgilerle bozuluyor. Kimsesiz dar sokaklarda avare günleri...
Avuntular içinde gezinirken zamanın saat ayarını yapmayı unutmuşum...
Maviler içindeyim, gecikmiş günlerin beklentisinden yorgun düşmüşüm.
Sessizlik ezgilerle bozuluyor. Kimsesiz dar sokaklarda avare günleri özlüyorum.
Günün aydınlığı İyonya’nın sularına vururken saçlarını rüzgâra teslim etmiş kadında hüzünlü bir anneyi görüyorum.
Bir babanın şehit oğlunun fotoğrafına son kez bakışını...
Nice ölümleri, acıları, kahroluşları...
Tam o sırada mavi ve kırmızı bir bulut yürüyor gökyüzünde...
Duygularım karmakarışık.
Urla iskelesinde mi olmalıyım, yoksa Foça’da Siren Kayalıkları’nda mı bilemiyorum.
Çok uzaklardayım...
Gökyüzü öyle serin ki şimdi!
Garip bir zamanda yaşamak bazen acıma duygusu yaşatıyor içimde. Fosforlu bir ışık yayılıyor evrene.
Belki ölümsüzlük bekliyor yıldızlar kavşağında.
Ne anlıyorum ne de anlatabiliyorum.
Vitezslav Nezval bir Prag sabahında uyanıp mevsimleri ellerinde büyütüyor.
Voltada şarkı söyleniyor, şarkılar...
Gece ağlarını dökmüş ve av başlıyor.
Daha da ışıltılı bir bayram gecesinden... Art arda ölüyor geceler derken...
Saat duruyor...
Ay ışığı giriyor pencereden...
Bir kadın saçlarını topluyor Prag’ın dış mahallelerinden...
Yüreğimden bir parça hayat kopuyor...