Teröre teslim olma...
Bazen bir çığlık oluyorsun, bazen suskun, bazen gözlerin kapalı, yarı açık... Yüreğin paramparça, içinde yangın yeri, ne yapacağını bilmiyorsun. Ölümlerle...
Bazen bir çığlık oluyorsun, bazen suskun, bazen gözlerin kapalı, yarı açık...
Yüreğin paramparça, içinde yangın yeri, ne yapacağını bilmiyorsun.
Ölümlerle yatıp ölümlerle kalkıyorsun...
Gece tükenmek üzereyken, sınırsız sessizliğin sarmalındasın.
Teröre kurban giden insanların çığlığını duyuyorsun, Şırnak’ta, Cizre’de ölümleri, şehit cenazelerini, Berivan’ı, Ayşe’yi, Ceren’i...
Çelik gibi, kemikleşmiş önyargılar, kin, nefret, ayrımcılık...
Riyakârlık!
Düşüncelerinden ötürü hayatlarını zindanlarda geçiren yazarlar, öldürülenler, faili meçhuller...
Hukuk devletinin eksiksiz olması tek dileğin, terörün nereden gelirse gelsin birinsanlık suçu olduğunu söylemen, Gaziantep’te Kürt düğününe düşen ateş,sınır boylarında şehit düşen Mehmet, Mehmet’ler...
Binlerce yıllık bu topraklarda tarihin ve kültürün hamuruyla yetiştirildik...
Demokrasi ve hukuk devleti olmak adına yollara koyulduk, ayrımcılık yapmamaya ant içtik...
Sevdik, sevildik...
Kimi zaman dışlandık, kimi zaman kucaklandık!
Emeğin örgütlü gücünü savunduk, sermaye-emek çelişkisini anlatmaya çalıştık. O güzelim dağlarımızın, ovalarımızın, tarım alanlarının rantlara açılmasına karşı çıktık, Kaçkarlar’da, Fırtına Deresi’nde, Kaz Dağları’nda gün doğumlarını bekledik.
Hayatın içinde bir tutam mor menekşeydik, sevdaydık... İki gözüm İlhan Berk’in“Avluya Düşen Gölgesi”ni okurken değişen mevsimlerin farkına vardık.
Özgürlüğün bir bedeli vardı ödedik...
15/16 Temmuz Fethullahçı darbe girişiminde tankların altına yatan halkımı ayakta alkışlarken onun merdiven altında sigortasız çalışan bir emekçi olduğunu anladık.
Düşüncelerinden ötürü yatan emekçilerimizi, şairlerimizi, gazetecilerimizi, yazarlarımızı unutan bizdik...
Sabahattin Ali’yi unutturanların kim olduğunu bildiğimiz halde sakladık tıpkı HrantDink’in katillerini gizlediğimiz gibi...
Tarihi geriye ya da ileriye sarsak, oturup düşünsek, Fethullah’ın bu ülkede bir dönem nasıl saygın bir din adamı olduğunu söyleyenlerin adlarını sıralasak sayfalar yetmez, ömrümüz tükenir sayıları bitmez...