Kıyas yapma demiyorum...
Menderes- Özal- Erbakan- Erdoğan... Siyasî tarihimizde, statükoya, oligarşik bürokrasiye ve onların sermayedeki işbirlikçilerine karşı halk iradesini savunmayı benimseyen bir çizginin temsilcileri. Her biri birbirinden...
Menderes- Özal- Erbakan- Erdoğan... Siyasî tarihimizde, statükoya, oligarşik bürokrasiye ve onların sermayedeki işbirlikçilerine karşı halk iradesini savunmayı benimseyen bir çizginin temsilcileri. Her biri birbirinden farklı, her biri diğerini tamamlayan ve Erdoğan'da zirvesini bulan bir paradigma bu. Çevreyi merkeze, ezileni temsiliyete, kısık sesleri haykırışa kavuşturan bir paradigma. Ancak aralarında tevil edilemez farklılıkların bulunduğu da bir gerçek. Örneğin Özal, darbecilerle çalışıp beklenmedik bir çıkışla Başbakan seçilmişti. Erdoğan, her dönemde darbelere karşı direnerek buraya geldi. Hatta şimdi sadece ülkesinde değil, dünyadaki darbecilere de kafa tutuyor. Özal, 'siyasî yasaklı' olanların yasaklarının sürmesini arzu etmiş ve ilgili referandumda 'Hayır' oyuna yakın durmuştu. Erdoğan ise en başta kendisi hapis yatmış bir siyasî yasaklıydı. Çok değil, 8 yıl öncesi partisinin kapatılması direkten dönmüştü. Şimdiye kadar da parti kapatmalara karşı durduğu gibi 'zımnen' siyasi yasaklı kabul edilen HDP'ye siyasi alan açılmasını sağlayan kişiydi. HDP'nin bu fırsatı heba edip, gayrimeşru yollara sapması, bu gerçeği değiştiremez. Özal, partisi çatırdarken, oy oranı %36'lara gerilemişken, tabiri caizse kendini Çankaya'ya 'atmıştı.'