Abbas, el öpmeye gidiyor efendim!..
Efendim, Bayram!.. Hepinizin kutsal Şeker Bayramı'nız kutlu, mutlu, uğurlu, hayırlı olsun. Bütün küsler barışsın. Herken sevdiklerini arasın.. Mesajla değil.. Bir zahmet yüz yüze, ya da sesle arasın.. Bu...
Efendim, Bayram!..
Hepinizin kutsal Şeker Bayramı'nız kutlu, mutlu, uğurlu, hayırlı olsun. Bütün küsler barışsın. Herken sevdiklerini arasın.. Mesajla değil.. Bir zahmet yüz yüze, ya da sesle arasın..
Bu arada kimse bana hala "Neden Şeker Bayramı" diyorsun diye yazıp, öküz altında buzağı aramasın..
Ben büyük İslam Alimi, Kilis Müftüsü Muharrem Efendi'nin torunuyum. Çocukluğum onun yanında geçti. Arap aleminden alimler, guruplar halinde dedemi ziyaret eder, Kuran tefsirlerini sorar, öğrenirlerdi. Öyle ünlü bir İslam Bilginiydi yani..
Çok sevdiği Kilis'inden ayrılmamak için Padişahın Şeyhülislamlık önerisini, geri çevirmişti.
İşte o Muharrem Efendi'nin evinde biz her yıl "Şeker Bayramı" kutlardık. Niye Ramazan değil de "Şeker" denirdi, Müftü'nün evinde bile..
Belki de o yılların en büyük PR çalışmasıydı bu..
"Şeker" adıyla çocukların o bayramı çok daha sevecekleri, çok daha özleyecekleri, çok daha sevinçle bekleyecekleri mi düşünülmüştü acaba?.
Şeker Bayramı, Bayram dini de sevdirecekti insanlara, daha bebekliklerinde beyinlerine yerleştirerek.
Hayatta en çok şekerimin olduğu günlerdi Şeker Bayramları.. El öpmeye gittiğimiz her akraba evinde şeker ikram ettikleri için.. Bizim ev de çeşit çeşidi ile doluydu. Müftü'nün ziyaretçisi bol olduğu için.
Yıllar kıtlık yılları, yokluk yılları. Şekerin değil, ekmeğin bile karneyle satıldığı devirler. O devirde bir çocuğun karnını geçin gözünün bile şekere doyması nasıl mutluluk, varın hesaplayın..
Benim topladıklarım yetmez, anneannem de gittiği bayram ziyaretlerinde ikram edilen şekerleri çantasında biriktirir, bana getirirdi. Avuçla şekerimi saklar, canım çektikçe yerdim. Bayram biter, benim şeker depom bitmezdi.