Sporun "Anlatmakla bitmez" güzellikleri..
Kitabın üzerinde yan yana iki delikanlı.. Onlara sorarsanız, "Ne delikanlısı.. Artık olgun adamlar" dır ama benim için hala delikanlı ikisi de..Biri çok sevgili dostum Ercan Taner.. Ülkenin en sevilen, en istenen spor spikeri.....
Kitabın üzerinde yan yana iki delikanlı.. Onlara sorarsanız, "Ne delikanlısı.. Artık olgun adamlar" dır ama benim için hala delikanlı ikisi de..
Biri çok sevgili dostum Ercan Taner.. Ülkenin en sevilen, en istenen spor spikeri.. Öteki, Mert Aydın.. Gelişim Spor'da, o unutulmaz dergide benim öğrencim olarak mesleğe başladığı için ayrıca gurur duyduğum günümüzün ender gerçek spor yazarlarından.. Her sporu bilir, izler, konuşur, yazar..
Son yılların modası ya, kolları göğüste kavuşturup, belden yukarı poz vermek, spor ve gazetecilik aleminde.. Onlar da öyle poz vermişler, kapakta..
Kitabın adı "Ateş Arabaları.."
Hani o Oscar kazanan müthiş spor filmi vardı ya, Olimpiyatlara hazırlanan iki İngiliz üniversite öğrencisinin öyküsü.. Gerçek hayattan alınma.. Chariots o Fire.. Aynen o..
İnanın bilmiyordum.. Ercan ve Mert, NTV radyosunda "Ateş Arabaları" diye bir sohbet programı yaparlarmış, spordan başlayıp her şeyden konuşarak.. Radyo dalında, Sedat Simavi Ödülü kazanmışlar, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin verdiği..
Bu ödüle Hürriyet gazetesinin sahiplenmeyişi ne acı.. Erol Bey'le (Simavi) İsviçre'de yaşarken sohbet etmiştik. Çok üzgündü, babasının kurduğu gazetenin, babasının adını taşıyan ödülden uzak durmasına.. Ama duruyorlardı işte.. Belki de "Aydın Doğan Ödüllerini gölgeler" endişesiyle.. Erol Bey "Sizinkilere söyle. Ödül hakkını Sabah'a vereyim" demişti. Ama zamanın yöneticilerini ikna edemedim, Hürriyet'i kuran adamın ödüllerini, en büyük rakibi Sabah'ın dağıtmasının cazibesine..
Kitap, o "Ödüllü" sohbetlerden derlenmiş işte..