Eğitim karnemiz
Geçen yazımızda ‘her ev, bir okul’ demiştik. Bugün de eğitim konusuna devam ediyoruz. Her alanda ihtiyaçlar hiyerarşisi olduğu gibi eğitimde de ihtiyaçlar hiyerarşisi var; öncelikle eğitimin teşviki...
Geçen yazımızda ‘her ev, bir okul’ demiştik. Bugün de eğitim konusuna devam ediyoruz.
Her alanda ihtiyaçlar hiyerarşisi olduğu gibi eğitimde de ihtiyaçlar hiyerarşisi var; öncelikle eğitimin teşviki, hatta zorunlu hale getirilmesi gelişmekte olan ülkelerin temel meselesi. Bu nedenle zorunlu eğitim olmazsa olmaz. Türkiye bu anlamda son 10 yılda önemli mesafeler kat etti. 8 yıllık zorunlu eğitim, 12 yıllık zorunlu-kademeli eğitim sistemine dönüştürüldü.
İhtiyaçlar hiyerarşisinde ikinci önemli konu fiziksel imkânlar ki, bu konuda gerçekten önemli gelişmeler oldu. Artık okullar, sınıflar çok daha modern imkânlara sahip. Sınıflar eskisi gibi kalabalık değil. 2002’lerde ilköğretimde sınıflarda ortalama 36 öğrenci varken, şimdilerde ortalama 27 öğrenci mevcut. Akıllı tahtalar ve tablet bilgisayarlarla teknolojik donanım bakımından eğitim sistemimiz birkaç sınıf birden atladı. Öğretmen istihdamları arttı. Yaklaşık 500 bin öğretmen alımı ile 2002’lerde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 28 iken, 2015’e geldiğimizde bu rakam 18 oldu. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi, % 642’lik bir artış oranıyla 12 yılda 7.5 milyar TL’den 55.7 milyar TL’ye yükseldi.
Tüm bunlar milli eğitim alanında son 10 yılın parlak karnesi. Ama parlak olmayan konular da var. MEB 1 milyona yakın personeli ile adeta bir personel bakanlığı iş yüküyle icraat yapıyor. Toplumumuzdaki yaygın MEB algısı, adeta tayin ve atama kurumuyla özdeş. Değişen çağa uygun yeni bir eğitim felsefesinin izdüşümlerini ne yazık ki eğitim sistemimizde göremedik.