Hamdu Sena’nın çantası
Bir okul çantası, hayatın bilgisini değil, bizzat hayatın kendisini taşıyabiliyor bazen. Hamdu Sena’nın çantasından söz ediyorum. Hamdu Sena, Karadeniz’in dağ köylerinden birinde yaşayan bir genç kız...
Bir okul çantası, hayatın bilgisini değil, bizzat hayatın kendisini taşıyabiliyor bazen. Hamdu Sena’nın çantasından söz ediyorum.
Hamdu Sena, Karadeniz’in dağ köylerinden birinde yaşayan bir genç kız adayı... Onu tanımamız, sosyal medyaya düşen bir fotoğraf karesi üzerinden oldu. Yöreye ait kırmızı kıyafeti, sempatik duruşu, cesareti, tabiatla bağı, hayvanlara olan sevgisi herkesin ilgisini çekti.
Doğum yapan bir keçiyi kendi sırt çantasına, yavrusunu ise, köpeği Tomi’nin sırtına alarak karlar arasında dik bir yamaca tırmanıyordu. İlgimizi çeken, hayatı sadece kitaplardan değil, bizzat kendisinden öğrenen o insani tavır ve doğallıktı.
Oysa bizler, tabiatın rahlesinin önünden kalkalı çok olmuştu. Çoğumuz rezidans-plaza arasında otoparktan otoparka, havayla dahi temas etmeden bir yaşantı sürüyor, hayvan sevgisini, bir hayvana değil, ‘like’ tuşuna dokunarak, ancak ekran başında gösterebiliyorduk.
Ağır metal yorgunu bedenlerimiz, nadiren de olsa şehirlere yağan karlar arasında yürümeyi dahi göze alamayacak kadar tabiattan kendini çekmiş, tüm yönleriyle sunileşmişti. Köy yaşamının zorluğundan kaçarken, kendimizi şehir yaşamının boğucu havasına, trafiğine teslim ettiğimizin dahi farkında değildik üstelik.
Hamdu Sena, tek bir kare ile bize köy yaşamının sadeliğini, bembeyaz karın temizliğini, masumiyeti, merhameti hatırlattı. Peki biz ona ne yaptık? Bir bilgisayar ve telefon hediye ettik. (Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği tarafından) Elbette iyi niyetle verildiğinden eminiz bu hediyenin. Fakat umarız ki bu hediye, Hamdu Sena’nın dünyasının doğallığına, masumiyetine, sadeliğine zarar vermez. Hamdu Sena, tabiatın bereketini yaşayarak tecrübe etmiş biri olmanın bilinciyle yaşamını sürdürür ve sosyal medyanın insanı duyarsızlaştıran, pasifize eden sanallığına teslim olmaz.
Şehirleşme, dünyaya açılma, bizlere medeniyetin tartışmasız unsuru olarak görünüyor ama bu süreçte kaybettiklerimizi çok da hesap etmiyoruz. Tabiatın içinde olamayışımızın acısını adeta ona hükmederek çıkarırcasına, bahçeli evlerden, göğü delen apartmanlara taşınıyor, topraktan uzaklaşıyoruz. Sonrası ilaç sektörünü büyüten fiziki rahatsızlıklar, ruhumuzu daraltan depresif haller ve her türlü sanallık, sunilik…