Her ev, bir okul
PKK ve DAEŞ terörünün gündem olduğu, koalisyon tartışmalarının şehit haberlerine karıştığı bir zamanda eğitim, kültür konuları yazmak lüks gibi görünse de, aslında 18...
PKK ve DAEŞ terörünün gündem olduğu, koalisyon tartışmalarının şehit haberlerine karıştığı bir zamanda eğitim, kültür konuları yazmak lüks gibi görünse de, aslında 18 yaşında canlı bombaya dönüşen insanın hikâyesi evde başlıyor. Ev, bir âlimin irfan ocağı olmak kadar, bir teröristin kin tohumlarının atıldığı bir hücre olmaya da açık dört duvar arası. Bu dört duvarın içine doğan masum bir çocuktan cani yaratmak da, yine insanoğlunun marifeti. Anne-babalar hiç farkında olmadan bir çocuğun hayatını ilmek ilmek örüyorlar burada. Çocuğun şiddete meyyal mizacının nasıl iyiliğe yönlendirileceği, insanın içindeki güzel ahlak cevherinin nasıl açığa çıkarılacağı, bu insan yetiştirme atölyesinin işi. Anne-baba hem atölyeyi, hem de bu atölyenin arka bahçesini öyle muhkem tutmak zorunda ki, evinin sokağa açılan kapısından topluma caniler değil, dosdoğru ‘insanlar’ uğurlayabilsin.
Eğitimi okula havale etmek, ebeveyni öğrencinin ev dışı hayatının etkisiz bir organizatörü ya da finansörü olarak konumlandırmak toplumumuza bir Tanzimat dönemi armağanı. Klasik Osmanlı düzeninde ev, en temel eğitim ve öğretim mekanı, ebeveyn ise bir çocuğun ilk öğretmeniydi. Eğitim ve öğretimin temel işlevi, vatandaş kurgulamak ya da bir kimlik inşa etmekten önce ‘insan’ yetiştirmekti. Meslek mensubu yetiştirmek için dahi, belli ahlaki ilkelerin kuşatıldığı insan merkezli bir eğitim iklimi hakimdi topluma. Evin muhtemel zaaflarını ve açıklarını, ev çevresindeki sosyal çevre kapatıyor, insanın yaşadığı toplumla uyum sorunu böylece minimize ediliyordu.
Tanzimat’la birlikte çocuk okula teslim edildi ve ailenin elinden çıktı. Geleneksel toplum yapısında sibop vazifesi gören mahalle, tekke, sosyal yardımlaşma kurumlarının boşluğu yeterince doldurulamadı. Bugün çocuklar hem ailenin elinden çıkmış, hem de işlevi sadece meslek sahibi kalifiye eleman yetiştirmek haline gelen okullara teslim edilmiş durumda. Oysa eğitim, tıpkı bir cevheri işlemek gibi insan üzerinde hassas ve ince bir işçilik faaliyeti. Evde, okulda, sokakta sürekli bir insanlık deneyimi. Modern eğitim kurumlarının ‘yaşam boyu öğrenme merkezi’ tabelaları da aslında bu kadim ihtiyacın yeni bir ifade biçimi. Fakat tüm bu aygıtlar, özü ‘insan’ yetiştirme anlayışından çok rekabet ve başarıya odaklı bir eğitim-öğretim zihniyetine dayanan mekânlar.