Şifalı ağrı ve beş şehir

‘Kitap okumanın bir lezzeti varsa, Tanpınar okumaktır bu’ cümlesini kurduran kelimeler şunlardı; terkip, müşterek, ithaf, muhayyile, tasavvur, terbiye, istihkam, vekalet, mecmua, sefaret, zaruri, tefrika, safiyet… Malzemesi güzel ve...

‘Kitap okumanın bir lezzeti varsa, Tanpınar okumaktır bu’ cümlesini kurduran kelimeler şunlardı; terkip, müşterek, ithaf, muhayyile, tasavvur, terbiye, istihkam, vekalet, mecmua, sefaret, zaruri, tefrika, safiyet… Malzemesi güzel ve kıvamında her ikram ne kadar lezzetli ise, Tanpınar’ın kitaplarına lezzet katan şey de, sadece fikrinin derinliği, kavrayışının vus’ati değil, üslubunu tane tane dizen bu olgun kelimelerdi. Altı satırlık cümlesinde dahi, biraz daha olsa okunacak kadar insanı sarıp sarmalayan bir üslup sunuyordu çünkü Tanpınar.

Beş Şehir’i yeniden okurken düşündüm bunları.

‘Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz vatanın kapılarını açan Alpaslan’ı, muharebe emrini vermeden evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi?’ sorusuyla başlayan cümleler, insanı tarihin önünde diz çöktüren bir tedrisata hazırlıyordu.

‘Üç kıtada genişleyecek yeni bir Roma’yı kurmak üzere olduğunu, talihini avuçları içinde taşıdığı milleti, yeni bir tarih ve coğrafyanın emrine verdiğini, yeni bir terkibin doğmasına bir çınar gibi yetişip kök salmasına sebep olduğunu acaba hissetmiş miydi? Hiç tanımadığı dehalı çocuklar, müstakbel zaferlerin kumandanları, henüz söylenmemiş şiirlerin şairleri, henüz yükselmemiş şaheser yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekarları, etrafında açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar mıydı? Gözlerinde Sultan Han’ından, İnce Minare’den bir hayal yok muydu? Eğer yokduysa, bütün bunlardan habersiz, bu müjdeleri içinde konuşur bulmadan o büyük işi nasıl yaptı? Nasıl on senede Malazgirt’ten Akdeniz kıyılarına bu toprağın tanımadığı ve tatmadığı bir ideali taşıdı? Fatih’in İstanbul fethinden evvelki uykusuzlukları, Baki’nin ve Nedim’in, Neşati ve Naili’nin, Sinan’la Hayreddin’in, Kasım’ın, Itri’nin ve Dede’nin, Seyit Nuh’la Tab’i Mustafa Efendi’nin ve daha yüzlerce onlara benzeyenlerin dehalarına yüklü bir kaderi kendisine taşımasından gelen bir sabırsızlıktan başka ne olabilir? Ve eğer o mübarek ağrı olmasaydı bütün bu eserler nasıl doğarlar, hangi mucizeyle eski hayat ağacı yeni meyvelerle donanırdı.’

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yazma hikayeleri 19 Aralık 2017 | 294 Okunma İktidar ve kitap 06 Haziran 2017 | 349 Okunma Kirpiler birbirine yakınlaştığında 03 Haziran 2017 | 334 Okunma Hastane yerine şifahaneye gitmek 30 Mayıs 2017 | 271 Okunma Şehirler yoğun bakıma alınmalı 27 Mayıs 2017 | 296 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar