Aynı derenin balıklarına ne oldu?
Mutasavvıflara en çok yaklaştığım andır, bazı hayatlarla karşılaştığım ve anlayamadığım anlar. Kastettiğim hayatlar, öyle zannedileceği gibi, olağanüstü...
Mutasavvıflara en çok yaklaştığım andır, bazı hayatlarla karşılaştığım ve anlayamadığım anlar.
Kastettiğim hayatlar, öyle zannedileceği gibi, olağanüstü faaliyetlerde/gösterilerde bulunan ulu ve veli kullara ait değil;
Daha sıradan, daha dokunabileceğimiz yakınlıkta, sağımızda ya da solumuzda yer alan, önümüzde ya da arkamızda yürüyen kişilere ait.
Bu vadide beni şaşırtan şey ise; işte bu bazı kişilerin hayatlarının lineer bir şekilde hep yukarıya doğru ilerliyor olması.
Önlerine serilmiş hayat yolunun ütülenmişçesine düz ve düzgün olması.
Varsın öyle olsun.
Kimsenin hayatından ve o hayat içindeki kazanımlarından rahatsız olmadığımız gibi gözümüzde yok.
Ancak, mesele bu kadar da basit değil;
Zihnimin düzeni bozuluyor, kimi sabiteler sarsılıyor, bilgiye ve bilmeye dair güvenim ve sadakatim yara alıyor… derdim bu.
2
Mesela:
Olaya organizmacı bir yaklaşımla eğildiğimizde şöyle genellemede bulunabiliriz değil mi?
Vücut genel olarak hasta ise, yani organizmada genel bir bozukluk var ise; bu hal, aynı oranda olmasa da üç aşağı beş yukarı vücudun bütün organlarına sirayet eder, onarı da hastalandırır.
Öyleyken; hekimlerin başı (başhekim) tarafından bu bünyede hastalık var diye teşhis konulmasına rağmen;
Bu teşhisten cesaret alarak (veya yola çıkarak) üçüncü kişilerin (bu üçüncülerin bir kısmının da hekim olması mümkün) bünyede hastalığa yol açan sebeplere, kişilere, olaylara dair tespitleri, teşhisleri söz konusu iken;
İşte o kişilerin engellenmeksizin yürümeye devam etmeleri, edebilmeleri ön kabullerimizi, ezberlerimizi bozuyor; bizleri nasyonaliteden uzaklaştırıp, vehmi ve hayali alemlerin kapısına bırakıveriyor.
3
Yine;
Sosyal olayları anlamada ve insan davranışlarını çözümlemede İbn Haldun’a başvurduğumuzu varsayalım.
Ne diyor üstat: “İnsan çevrenin çocuğudur.”
Yani, aynı çevrenin çocukları bir anlamda benzer hayatları ve benzer kaderleri yaşarlar.
Peki nasıl oluyor da;
Aynı derenin balıkları içinden bazı balıklar,
Pişirilmek için tam tavaya konuldukları sırada, her seferinde aynı balıklar, atlayıp kurtulabiliyor,
Hatta yaşadığı özel tecrübe nedeniyle derenin ağabeyi, üstadı, abisi bile olabiliyor.
4
Sizleri bilmem,
Bu sorular zaman zaman topraktan yukarılara çıkıp bir buhar gibi gelip benim zihnimi sarıyor, kurcalıyor, mıncıklıyor.
İşte o zaman diyorum ki,
Acaba en doğrusu, soru sormaktan vazgeçip, Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi’nin sözlerine teslim olmak mıdır?
Ne demiş Amiş Efendi;
“Olan olmuştur
Olacak olanda olmuştur.”