"Şekerinin yarısı denizde…"
Büyükşehirli günlerin özellikle ilk yıllarında öylesine yoğun ve zaman tanımaksızın çalışmaya dalmıştık ki; ne zaman eski dostlarla, özellikle Çengelköylü, Üsküdarlı...
Büyükşehirli günlerin özellikle ilk yıllarında öylesine yoğun ve zaman tanımaksızın çalışmaya dalmıştık ki; ne zaman eski dostlarla, özellikle Çengelköylü, Üsküdarlı arkadaşlarla karşılaşsak onların sitemlerine maruz kalmaya başlamıştık.
Tabi ki hepsine tek tek gerekçeleri anlatırdık ama bir gün bu konuyla ilgili toptan bir cevap verelim istedik.
O günlerde Yeni Şafak Gazetesi’nde haftada bir gün yazıyordum. İşte sözünü ettiğim cevap o yazılardan biriydi; başlığı da ‘Çınaraltı’nda Şekerinin Yarısı Denizde Çay İçtiğim Günleri Özledim’ şeklindeydi.
Mesele şuydu;
Çınaraltı’nda yapılan sohbetlerin müdavimi olmanın yanında, bizatihi Çınaraltı’nda olmak ve denizle ülfet kurmayı severdim.
Bu nedenle neredeyse her gün hiç değilse bir sefer deniz kenarına oturur, bir çay söyler, çay ile beraber gelen şekeri ortadan ikiye kırar, yarısını çayıma atıp yarısını da denize atardım.