Cerablus ve ordumuz
Türk Silahlı Kuvvetleri ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından, Suriye’nin Cerablus bölgesine dün harekât başlatıldı. Türkiye, “Fırat Kalkanı” operasyonu ile şunları hedefliyor: 1. Sınırın...
Türk Silahlı Kuvvetleri ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından, Suriye’nin Cerablus bölgesine dün harekât başlatıldı. Türkiye, “Fırat Kalkanı” operasyonu ile şunları hedefliyor: 1. Sınırın DAEŞ unsurlarından temizlenerek hudut güvenliğini sağlanmak. 2. PKK’nın, Suriye’deki kolları olan PYD ve YPG eliyle Cerablus’u alarak, Türkiye sınırı boyunca “Kürt koridoru” oluşturmasını engellemek.
St. Petersburg’da Erdoğan-Putin zirvesinden sonra Türkiye’nin Cerablus hamlesini yapma imkânı doğdu. Şu anda ABD de Türkiye ile birlikte hareket ettiğini söylüyor.
Cerablus hamlesinin ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın ziyaretine denk gelmesinin Suriye ile ilgili yeni bir safhayı işaret ettiği açık. Ancak özellikle ABD’nin bize karşı güven vermeyen politikaları, kafa karışıklığını gidermiyor.
ABD, bizim “PKK’nın Suriye’deki kolu” dediğimiz PYD’yi terör örgütü kabul etmiyor. Etmediği gibi bu terör örgütünü destekliyor. Washington’ın, PKK/PYD üzerinden vatan topraklarımız içinde “Büyük Kürdistan”ın en büyük parçasını kurdurmaya çalıştığından artık şüphemiz yok. ABD, F. Gülen’in iadesi konusunda da ipe un seriyor.
FETÖ’nün, Türkiye’yi işgal planının parçası olduğu, 15 Temmuz alçaklığı ile ortadadır. Darbe olsaydı, Türkiye güneyinden işgal edilecek ve bir Kürt federasyonu kurulacaktı. Son günlerde FETÖ ile şer ittifakı içinde olan DAEŞ ve PKK’nın terör saldırılarının artması, Üst Aklın öfkesini yansıtıyor.
Burada hayati bir konu var. Terör saldırılarına ve Cerablus operasyonunun risklerine birlikte bakıldığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin moral ve motivasyonunun çok iyi olması gerekir. Hâlbuki 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu konuda şahsen ben ordumuzu rencide edici yaklaşımların devam ettiğini üzülerek görüyorum.
40 yıldır gizlilikle yargıya, emniyete, bürokrasiye, TSK’ya sinsice sızan hain ve kalleş bir yapının, tahrip etmediği anayasal kurum kalmamış. Allah milletimizi korudu, darbe gerçekleşmedi. Elbette bu meselenin yönetici katında sorumluları var. Görev ihmali söz konusu olduğu gibi görevi kötüye kullanma da var. Yargılama safhasında hukukun hassas terazisinde, kurunun yanında yaşın yanmaması için ikazlarımızı yapmaya devam edeceğiz.
Ancak bütün faturanın TSK’ya çıkarılmasının ve şimdiki komuta kademesinin zan altında tutulmasının, ordumuzun kurum olarak onurunu zedelediğini görmemiz gerekir.
Terör saldırıları bir yandan, Cerablus operasyonu bir yandan TSK’ya büyük görev düşüyor. Bu hassas ortam, hükümete ve medyaya hayati sorumluluk yüklüyor: Ordumuzun enerjisi, moral gücü ve motivasyonu en üst düzeyde olmalıdır. Hele hele, “TSK’nın yüzde70’i 80’i hala FETÖ kontrolünde” gibi tamamen moral bozucu, umutları yıkıcı, “bu iş bitmiş” dedirtecek yaklaşımların kimseye faydası olamaz. 15 Temmuz’daki canavarlığı görüp vicdanı kanayan insanların FETÖ bağlarını koparabileceğini de unutmayalım.