Kılıçdaroğlu neden kanlı konuşuyor?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, siyasi hayatımızda daha önce görülmemiş sertlikteki üslubu, endişe verici bir boyuta ulaştı. Sayın Kılıçdaroğlu önceki gün...
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, siyasi hayatımızda daha önce görülmemiş sertlikteki üslubu, endişe verici bir boyuta ulaştı. Sayın Kılıçdaroğlu önceki gün, “kan”lı söylemini bir daha tekrarlayarak daha da provokatif konuştu: “Eğer siz böyle bir başkanlık sistemini kurarsanız, kurmak isterseniz kan dökmeden yapamazsınız, dedim. Yani bir demokrasiyi savunacağız, yani biz sokaklara çıkacağız, yani biz buna itiraz edeceğiz. Siz de TOMA’larınızla, silahlarınızla, ordunuzla, polisinizle bizi ezmeye ve öldürmeye çalışacaksınız. Ve bizi ancak öldürürseniz bu sistemi getirebilirsiniz. Biz bunu dedik ve yine söylüyoruz...”
Beklenirdi ki, CHP içinden sağduyu harekete geçsin ve bu tahrik edici, iç savaş daveti anti demokratik üslup kınansın... Beklenirdi ki, Türkiye’de demokrasiyi savunan sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, yazarlar, imam hatip hassasiyetli işadamları dünyası ayağa kalksın. Kılıçdaroğlu’na, “bu nasıl laf, kan ve demokrasi yan yana gelemez” diye çıkışsınlar... Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı iliklerine kadar işlemiş cephe suspus ve bildiğimiz çifte standart yine karşımızda.
Açıkça görülüyor ki, Kılıçdaroğlu siyasi tansiyonu yükseltmeye, gerilimi ve kutuplaştırmayı, bir iç savaşın eşiğine doğru tırmandırmaya çalışıyor.
CHP Genel Başkanı neden bile bile böyle yapıyor? Neden Kılıçdaroğlu, CHP’nin Grup toplantısında kendi davet ettiği partililerin koro halinde Sayın Cumhurbaşkanına küfür ve hakaret etmelerine yol veriyor? Bu çirkin tavır hiçbir CHP’li tarafından neden kınanmıyor?
Kumpas çok açık. Türkiye içten ve dıştan bir kaosun içine çekilmek isteniyor. Dışarıdan DAEŞ saldırıları ve her gün şehitler verdiğimiz PKK terörü, yönetimde acziyet, millette yılgınlık algısı oluşturmak için yoğunlaştırılıyor. Müttefiklerimiz bize yardım edeceklerine sinir uçlarımıza basıyor. ABD, PYD’yi terör örgütü kabul etmediklerini tekrarlıyor, Avrupa Birliği teröristleri himayeye açıkça devam ediyor. Washington ve Brüksel, terör karşısındaki halet-i ruhiyemize anlayış göstermek yerine, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkıyor, Türkiye’ye, AB kapısını kapatma tehdidi savruluyor.
Hükümet, bürokratik oligarşiyi ve koalisyon zafiyetini ortadan kaldırarak güçlü yönetim kurma adına haklı olarak sivil anayasa ve başkanlık sitemini önceliyor. Aslında meselenin bam teli tam da burası. Yeni anayasa ve başkanlık sistemi, iç ve dış cephe ittifakını rahatsız ediyor. İster üst akıl deyin, ister küresel güç odakları deyin, ülkemizde kurulan vesayet sisteminin bitirilmesini engellemek istiyorlar. Türkiye’nin uydu olmaktan kurtulması ve kendisi olması istenmiyor. Son 150 yıllık tarihimizin dönüm noktasındayız. Yerli, milli ve vatansever kadrolarla, küreselleşmenin ağaları ve onların taşeronları karşı karşıya...
Bu karşılaşmanın beraberliği yok. Ya millet kazanacak, ya da -Allah göstermesin- millet düşmanları...
Olan bitene bu zaviyeden bakmalıyız. MHP’deki kongreyi, CHP’deki iç çatırdamayı, HDP’nin AB ve ABD himayesindeki hamlelerini bu partilerin iç meselesi gibi görmemeliyiz.
Kılıçdaroğlu’nun ağzından damlayan kan, ağır bir tahriktir. CHP Grup toplantısında Cumhurbaşkanına küfür edilmesi ağır bir tahriktir. Türk Silahlı Kuvvetlerinden, “ordunuzla bizi ezmeye ve öldürmeye çalışacaksınız” diye bahsetmek ağır bir tahriktir...