Bütün boyutlarıyla ‘kayıt dışı’ meselesi

Geçtiğimiz hafta sonunda Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha kazandı ve yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Vatanımıza, milletimize ve tüm insanlığa...

Geçtiğimiz hafta sonunda Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha kazandı ve yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Vatanımıza, milletimize ve tüm insanlığa hayırlı olsun.
Seçim gecesi yaşanan bir hadise anında gündemin öne çıkan başlıkları arasına girdi ve uzun süre orada kaldı. Öyle ki seçimden sonraki günlerde dahi işimizi gücümüzü bırakıp 'kayıt dışı' yani 'off the record' meselesini konuştuk.
Tartışmaya katılan gazetecilerin çoğu 'ben olsaydım şöyle yapardım, böyle yapardım' kalıplarıyla kendilerini anlatma cihetine gittiler. Genellikle son derece sathi değerlendirmelerdi bunlar.
Bu yüzden 'kayıt dışı' meselesini 32 kısım tekmili birden analiz etmekte yarar var.

Ne olmuştu?
Önce ne olduğunu hatırlayalım:
Saatler ilerledikçe sonuçlar netleşiyor, Recep Tayyip Erdoğan'ın kazandığı yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya çıkıyordu. Sabaha kadar YSK'nın önünde bekleyeceğini ilan eden Muharrem İnce ise ortalıkta görünmüyordu.
Seçmenleri ve Türk halkı onun süreçle ve sonuçla ilgili değerlendirmelerini merak ediyordu.
Fox Tv sunucusu İsmail Küçükkaya, gecenin bu hararetli saatlerinde Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'ye 'Başkanım' diye başlayan bir mesaj atmış ve seçim sonuçlarıyla ilgili görüşünü sormuştu. İnce de aynı platformu kullanarak cevaben 'Adam kazandı' yazmıştı.
Küçükkaya'nın bu cevabı canlı yayında okuması ve sosyal medyada paylaşması tepkilere neden oldu. Saatler süren bir lince maruz kalan sunucu kendisini 'Ben gazeteciyim!' cümlesiyle savunmak zorunda kaldı.

Gazeteciden dost?
İnce ertesi gün yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Orada bir hatam oldu, onu kabul edeyim. Ben İsmail Küçükkaya'ya arkadaşça mesaj attım. Onun haber yapacağını tahmin etmedim."
"...demek ki gazetecilerle dost olurken daha dikkatli olmak gerekiyormuş."
Buna karşılık Küçükkaya kendisini şu cümlelerle savundu:
"Seçim gecesi canlı yayındayım. Saatler 00.37 olmuş. Herkes konuşmuş, İnce susuyor. Kayıp. Herkes merak ediyor 'nerede' diye. İnce'ye yazdım, 'Neredesiniz? Ne diyeceksiniz?' Yanıtı şu oldu; 'Adam kazandı.' Elbette bunun haber değeri var... Erdoğan ve Bahçeli konuşmuş. Herkes İnce'nin ne diyeceğini merak ediyor. Bu haberdir. Seçimin sonucunu 00.37'de kabul etmiş. Haber değil mi?"
İki açıklamayı alt alta koyduğumuzda Küçükkaya'nın haklı olduğu açık seçik ortada. Zaten İnce de olayı meslek etiği açısından ele almıyor; 'siyaseten' hata yaptığını ve bunu kendisi gibi deneyimli bir politikacıya yakıştıramadığını söylüyor.
'Kayıt dışı' (off the record) derken 'gazeteci ile haber kaynağı arasında yazılmamak ya da açıklanmamak üzere söylenen' şeyleri kastediyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim: Bu, son derece istisnai bir müessesedir. Nadiren mazur görülebilir. Gerek gazeteciler gerekse de politikacılar bu müesseseye mecbur kalmadıkça başvurmamalıdır.
Politikada şeffaflık ve doğruluk arzu ediliyorsa bunun yolu politikacıların söylediklerinin sorumluluğunu üstlenmesinden geçer. Kamuoyu önünde söyleyemeyecekleri şeyleri, özel sohbetlerde gazetecileri etkilemek ya da yönlendirmek için de söylememeleri gerekir.

Haber kaynağını gizlemek
İkinci olarak 'haber kaynağını gizlemek' ile 'kayıt dışı olduğu gerekçesiyle kendisine yapılan bir açıklamayı yayımlamamak' aynı şey değildir.
Küçükkaya'nın bu ikisini birbirine karıştırdığını görüyoruz. Okuyalım:
"Ayrıca... İnce, gazeteciye bilgi verdikten sonra 'bunu kullanma' diye uyarabilirdi. 'Off the record' (kayıt dışı) notunu düşebilirdi. Yapmadı. Seçim gecesi bir Cumhurbaşkanı adayının söylediği her şey -o uyarıyı yapmadığı sürece/ haberdir."
Okumaya devam edelim:
"İnce bu incelikleri bilir. Nitekim kendisinin CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olacağını kamuoyuna ben duyurmuştum. Kaynağım İnce idi. Bazı özel bilgileri vermişti, özel uyarılarda bulunmuştu. Riayet ettim. Bunları bilir. 'Adam kazandı' derken de 'yazma/ konuşma' diyebilirdi."

Sorunlu açıklamalar
İlk bakışta son derece makul görünen bu savunmada bazı ciddi sorunlar var.
Anlıyoruz ki İnce daha önce Küçükkaya ile bazı 'özel' bilgiler paylaşmış. Küçükkaya bunları duyurmuş. Kaynağını açıklamadan... Üzerinden epey zaman geçmiş olsa da daha önce gizlediği bir haber kaynağını bu tartışma nedeniyle ifşa etmesi meslek etiğine uygun değil.
Gazeteci, birkaç istisnai durum hariç haber kaynağını mutlaka açıklamalı. Haberi verirken açıklamadığı durumlarda ise sonrasında da kaynağın gizliliğini korumalı. Ortada süreli bir ambargo yoksa ya da kaynağı kendisini bilerek yanlış yönlendirmemişse, bu böyledir.

Ne zaman kayıt dışı?
Küçükkaya'nın savunmasındaki bir diğer sorun ise takdim- tehir ilişkisiyle alakalı. "İnce gazeteciye bilgi verdikten sonra 'bunu kullanma' diye uyarabilirdi" cümlesi teknik olarak doğru değil.
Birtakım açıklamalar yaptıktan sonra 'ama sen bunları yazma' denmesinin gazeteci açısından hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Kayıt dışı talebi açıklamadan önce yapılmak zorundadır. Daha da önemlisi gazetecinin kendisine yapılacak açıklamanın kayıt dışı olacağını önceden kabul etmiş olması gerekir.
Daha da basitleştirerek anlatmak gerekirse Muharrem İnce ancak o akşamki yazışmanın şöyle gerçekleştiği bir senaryoda haklı olabilirdi:
"Başkanım! Nerelerdesiniz? Seçim sonuçlarıyla ilgili görüşünüz nedir?"
"İsmail bey! Kabul ederseniz ancak kayıt dışı olmak kaydıyla size açıklama yapabilirim."
"Kabul ediyorum, buyrun."
"Adam kazandı."
Yani, İnce 'Adam kazandı' yazdıktan sonra 'bunu kullanma' demiş olsaydı bile bir anlamı olmazdı. Küçükkaya, bu isteği haklı olarak kabul etmeyip yine de kendisine gelen mesajı açıklayabilirdi.

Mahremiyet meselesi
Son olarak karşılıklı yazışmanın cep telefonu üzerinden yapılmış olmasının İnce'ye bir mahremiyet zırhı kazandırıp kazandırmadığını tartışabiliriz.
Kanaatimce kullanılan vasıtanın bir mahremiyet ihlaline neden olduğu iddiası abartılı olur. Çünkü tarafların niteliği ve konuşmanın içeriği kamuoyunun bilme hakkını yakından ilgilendiriyor.
Hatta bir gazetecilik başarısı getiriyor.
Cep telefonuyla mesajlaşan kişilerden biri o sırada seçim sonuçlarını aktaran bir gazeteci. Diğeri seçimde yarışmış bir cumhurbaşkanı adayı. Gazeteci adaya gelişmelerle ilgili yorumunu soruyor. O da cevap veriyor.
Elbette, yazılması ya da söylenmesi değil tam aksi tuhaf olurdu.
NOT: Yazıyı bitirince fark ettim. Muharrem İnce, yandaşı olduğunu açıkça ilan eden Ayşe Arman'a bir mülakat vermiş. 'Sunum' kısmı güzelleme sanatının nadide örneklerinden olan bu söyleşide şöyle demiş:
"Ben gazeteci olsaydım 'Tayyip Erdoğan kazandı' diye mesaj attı İnce' derdim. 'Adam' lafını kullanmazdım. Gazeteci gazeteci olsun bir itirazım yok ama insanlığımız da bir kenarda dursun!"
Maalesef bu da yanlış! Gazetecinin görevi kendisine anlatılanı değiştirmeden, olduğu gibi aktarmaktır. Kaldı ki insanlık da bunu gerektirir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Beni kitaplarla kandırdılar, şikayetçiyim! 10 Nisan 2020 | 228 Okunma Evden kaçamayan adam 07 Şubat 2020 | 144 Okunma Bizde ‘name’ bitmez 10 Ocak 2020 | 107 Okunma Havalar soğuyor okurlar ısınıyor 11 Ekim 2019 | 221 Okunma Havalar soğuyor okurlar ısınıyor 13 Eylül 2019 | 102 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar