Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
Türk milleti çok zorlu bir sınavdan alnının akıyla geçti. Siyaset kadrolarıyla, medyasıyla, iş dünyasıyla, elbette cesur polisiyle ve hepsinden önce kendi iradesine sahip çıkma iradesini gözünü...
Türk milleti çok zorlu bir sınavdan alnının akıyla geçti. Siyaset kadrolarıyla, medyasıyla, iş dünyasıyla, elbette cesur polisiyle ve hepsinden önce kendi iradesine sahip çıkma iradesini gözünü kırpmadan göstermiş olan milletin ana gövdesinin temsilcisi sivil kahramanlarıyla…
Türkiye’yi ikinci veya üçüncü sınıf demokrasiler klasmanında görme eğilimindeki Batılı dostlarımız da gördüler ki bu ülkenin demokratikleşme yolculuğu artık yeni bir aşamaya ulaşmış bulunuyor. Artık eskisi gibi eline silah alıp yönetimi değiştirmeye kalkışan çılgınlar istediğini yapamıyor. Millet şimdi kendi iradesine doğrudan sahip çıkma evresine geçti. Sandık önüme geldiğinde tepkimi gösteririm diyerek en yakındaki seçim gününü beklemiyor. Doğrudan harekete geçiyor; sokaklara dökülüyor, tankların üstüne çıkıyor.
Hatırlayacak olursanız, 12 Eylül karanlığının ardından ne zaman bir askeri darbe lafı geçse bu toplumu iyi tanıyan siyasetçi ve aydınlar “yeniden bir askeri darbe olursa bu millet bunu evinde oturarak karşılamaz, gerektiğinde tankların üstüne çıkıp bu girişime direnir” uyarısını dile getiriyorlardı. Nitekim 28 Şubatçılar bilinen anlamda bir askeri darbe yaparak yönetime el koymaya cesaret edemediler. Müttefik medya güçleri ve bir kısım siyasetçilerle birlikte postmodern adı verilen türde bir müdahale tezgâhlamaya giriştiler.
Onun için Paralel Yapı’nın TSK bünyesine sızmış veya yerleştirilmiş uzantılarının sahnelemeye kalkıştığı darbe girişimi her anlamda çılgınlıktı. Hem emir-komuta zinciri dışında darbe yapmanın yalnız bugün değil geçmiş dönemlerde bile neredeyse imkân dışı olduğu bilindiğinden hem de bu ülkede demokrasi kültürünün ve milli irade anlayışının geldiği yer itibarıyla…
Milletimizin ve devletimizin 15 Temmuz akşamı maruz kaldığı hain ve kalleş saldırı her şeyden önce Paralel Yapı ihanetinin korku verici boyutlarını bunu daha önce görmeyen veya görmek istemeyenlere de gösterdi.
Bu karanlık şer örgütünün 40 yıldan beri sinsi sinsi sürdürdüğü devlet kurumlarına sızma girişimlerinin sonucunda emniyet, maliye gibi devlet kurumlarının yanında Silahlı Kuvvetler’de de ciddi miktarda bir hıyanet grubu oluştu. Öyle ki albay ve daha alt rütbelerdeki Paralelci subayların oranının yüzde seksenlere ulaştığı bazı ordu birimleri olduğu söyleniyordu. Bazıları bunun mübalağa olduğu kanaatindeydi. Hükümetin Paralel Yapı tehlikesinin büyüklüğüne toplumun geri kalanını ikna etmek için bu tür iddialar ortaya attığını düşünüyorlardı.
Oysa siyasi iktidara bir başka kanattan yöneltilen eleştiri ise bütün devlet kurumlarında Paralel Yapı operasyonları yapılırken ordudaki hıyanet şebekesine yönelik yeterli bir girişimin bir türlü yapılmamış olmasıydı. Elbette bu gecikmenin anlaşılabilir gerekçeleri bulunuyordu. Hatta bu konuya ilişkin hazırladığımız bir haber geçen hafta KARAR’ın manşetinde yer almış; ordu içindeki Paralel hücrelere yönelik niçin bir türlü harekete geçilmediği sorusuna cevap olarak dile getirilen gerekçeler bir araya getirilmişti.
Bugün itibarıyla milletin sivil itirazı sayesinde kıyısından dönmüş bulunduğumuz hain darbe girişimi de gösterdi ki ordu içindeki Paralel yuvalanma hakkında ifade edilen rakamlar hiç de abartılı değilmiş. Dolayısıyla ordu içinde bugüne kadar geciktirilmiş olan büyük temizliğin bugün tavizsiz şekilde uygulamaya sokulması gerekiyor.
Tarihteki Haşhaşi dervişleri gibi bilincini ve zihnini birilerinin emrine verdiği için ordu içindeki vazgeçilmez emir-komuta sisteminde yeri olmayan Paralelci virüsünün süratle temizlenmesinden başka yapılacak bir şey yok.