Dindarların ‘kul hakkı’yla imtihanı
Benim çocukluğumda -yani çok da uzak olmayan bir geçmişte- Türk toplumunun din anlayışı fazla karmaşık değildi. Bize öğretilen sınırlar belliydi. Sevap sevaptı, günah günahtı. Şimdiki...
Benim çocukluğumda -yani çok da uzak olmayan bir geçmişte- Türk toplumunun din anlayışı fazla karmaşık değildi. Bize öğretilen sınırlar belliydi. Sevap sevaptı, günah günahtı. Şimdiki gibi “Günah işleyerek sevap kazanmak” kimsenin aklına gelmeyecek bir şeydi.
Müslüman için en önemli iki yasak vardı. Biri somut öbürü soyut olmak üzere, özellikle iki şey asla yenmezdi. Domuz eti ve kul hakkı.
Dini kaynaklardaki “büyük günahlar” arasında adı geçmediği halde domuz eti kimliğimizle ilgili keskin bir sınır olarak görülüyordu. Gerçi buna bile açlıktan ölme tehlikesi söz konusu olursa izin veriliyordu ama bize öğretildiğine göre kul hakkını Allah bile affetmiyordu. Hatta istese de affedemiyordu!
Yaratıcıya karşı işlenen suçlar affedilebilirdi ama kullara karşı işlenenlerin bağışlanması için önce zarar verdiğiniz kişinin size hakkını helal etmesi gerekirdi. (Helalleşme kavramının kaynağı burasıdır.)
“Huzuruma neyle gelirseniz gelin, kul hakkıyla gelmeyin” şeklindeki ilahi hitap o günkü din anlayışının esasını ifade ediyordu. (Sonradan böyle bir ayet veya kutsi hadis bulunmadığını öğrenecektik. Demek ki İslam’ın...