Dua etmekten başka çare kaldı mı?
Geçen seneki şiddetli yaz yağmurlarının birbiri ardınca bina göçüklerine yol açması üzerine demiştik ki “Belli ki tahmin ettiğimizden çok daha fazla sayıda ve oranda çürük yapı var...
Geçen seneki şiddetli yaz yağmurlarının birbiri ardınca bina göçüklerine yol açması üzerine demiştik ki “Belli ki tahmin ettiğimizden çok daha fazla sayıda ve oranda çürük yapı var İstanbul’da. 1999’dan bu yana muhtemel bir depreme hazırlanan veya hazırlanması gerektiği söylenen 20 milyon nüfuslu en büyük şehrimizde. ” Böyle bir şehirde tartışılmaz şekilde zorunlu olan kentsel dönüşümün o günden bu yana sürekli lafı edildiği halde gerçekleştirilmemiş olması şehri ve ülkeyi yöneten siyasi kadroların müteselsil sorumluluğu dahilinde bir konu ama 99’dan sonra inşa edilen yapıların bile depremin ardından çıkarılan yeni kurallara uygun yapılmayışı bambaşka bir problem. Görünen o ki ihmal var, denetimsizlik var. Yani birilerinin görevlerini yerine getirmemesi. Bunların kim olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama bu görevlerin gerçekleşmesinin planlama, organizasyon ve yönetimi boyutundan sorumlu olanların kimler olduğunu az çok biliyoruz. Ne var ki “planlama, organizasyon ve yönetim” diye kodladığımız “devletin işleyişi”nde sorumluluk sahibi kadrolar kadar toplumda geçerli veya egemen anlayışların da payını unutmamak lazım. Biraz daha açık konuşalım: Bizim temel problemimiz yasalarımızın, kurallarımızın olmayışı değil. Zaten “kuralsızlık” demek kuralın mevcut olmaması demek değil.