Kim yazıyor bu tarihi
Beş altı yıl kadar önce, bir vesileyle, siyasetçilerden ziyade bilim adamlarına, sanatçılara ve düşünürlere itibar eden bir toplumun diğerlerinden daha güçlü, daha gelişmiş olacağını ifade sadedinde bir şeyler karalamıştım...
Hiç ummadığım bir tepkiyle karşılaştım, “Vay, sen bizim liderimizi itibarsızlaştırmak mı istiyorsun!” diye hücuma uğradım. Sanatçı neymiş, düşünür kimmiş, bilim ne karın ağrısıymış…
Bir itirafta bulunmam gerekirse, siyasi liderleri ilim ve irfan ehlinin üstünde gören bir kitlenin her yerde ve her zaman mevcut olduğunu bilmeyecek kadar cahil değildim ama insanlık aleminin bilim adamlarına, sanatçılarına ve düşünürlerine borcunu açık açık inkâr edecek birilerinin çıkabileceğini hiç düşünmemiştim. Üstelik bunların toplumun okuryazar kesiminden olma ihtimali herhalde aklımın ucundan geçmezdi. Büyük şairimiz İsmet Özel’in dizesi çınladı kulağımda: “Ben nasıl bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata…”
Geçenlerde Fransız “philosophe”larından d’Alembert’in Avrupadaki tarih yazımının reforme edilmesi konusundaki önerilerini okurken bu hatıram hatırıma geldi. Diyordu ki d’Alembert, özetle, tarihteki olayları kralların, asilzadelerin vs. kişisel kahramanlıkları üzerinden değil bilim adamlarının, sanatçıların ve düşünürlerin toplumların gelişmesindeki rollerini öne çıkararak yazmak lazım.
Benim de meramım buydu işte. Milletler, toplumlar veya daha geniş olarak insanlık hem maddi hem de manevi anlamda “bir yerden bir yere” gelmişse bunda kabile şefleri, komutanlar, krallar, padişahlar mı daha fazla pay sahibidir yoksa sanatçılar, düşünürler bilim adamları mı?
***