Norveç’te tuzağa mı düştük
Toplumsal olayları komplo teorileriyle açıklamaktan kaçınmak gerektiğini düşünenlerdenim. Bu konularda öncelikle Okam’ın usturasını devreye sokmak yanlısıyım. Ama bazı siyasi hadiseleri kimi zaman...
Toplumsal olayları komplo teorileriyle açıklamaktan kaçınmak gerektiğini düşünenlerdenim. Bu konularda öncelikle Okam’ın usturasını devreye sokmak yanlısıyım. Ama bazı siyasi hadiseleri kimi zaman görünen boyutunun dışında değerlendirmek yanlış olmayabilir. Son zamanlarda karşımıza çıkan iki örnek olaya bu gözle bakalım… Davos’taki “one minute” oturumunun moderatörü olarak tanıdığımız David Ignatius geçen ay Washington Post’ta bir haber-analiz kaleme aldı. Reza Zarrab -veya Rıza Sarraf- konusunda ABD yönetiminin Türkiye ilişkileri bağlamında bu davanın işlevini değerlendirdi. Yani siyasi boyutu gündeme getirdi. Ignatius’un yazısını okuduğumda özellikle bir anekdot dikkatimi çekmişti: Sarraf’ın avukatlığını üstlenen eski New York Belediye Başkanı -ve Trump’ın danışmanı- Rudy Guilliani “bu davanın Amerikan devletinin güvenlik çıkarları açısından ele alınması” talebiyle Adalet Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunduğu sırada savcı Bharara da Trump tarafından görevden alınmıştır. Yani mesele hakkında Türk tarafının arzusuna uygun bir çözüm ışığı görünmüştür. Ne var ki savcı Bharara’nın görevlerine devam eden yardımcıları konunun siyasi yolla çözülmesini engellemek üzere harekete geçtiler, demeye getiriyordu Ignatius. Meseleyi kamuoyuna yansıtmak, dosyanın kapanmasını engellemek üzere o sırada iddianameye yeni isimler eklenir.