Padişah fermanıyla ‘sultan’ olmak
Karar Gazetesi Yazarı İbrahim Kiras'ın bugünkü (05.11.2022)''Padişah fermanıyla ‘sultan’ olmak'' başlıklı yazısı.
Şiirle ilgisi hangi seviyede olursa olsun, okur yazar her Türk vatandaşı şair Nedim’in adını duymuştur herhalde. Adını duymuş olmanın ötesinde birçok dizesi birçoğumuzun hafızasındadır. Mesela “Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir” diye mırıldananlarımız vardır yeri geldikçe.
Peki, Osmanzâde Tâib ismini duyan kaç kişi vardır, divan edebiyatı uzmanları dışında? Herhangi bir dizesini hatırlayan var mıdır?
Nedim’le aynı dönemde yaşamış bir şair Osmanzâde Tâib. Dönemin padişahı III. Ahmed tarafından “Reis-i Şairan” olarak ilan edilmiş. Bu unvan daha önce -divan şiirimizin en büyükleri kabul edilen- Baki, Nabi gibi isimlerin layık görüldüğü Sultanu’ş-Şuara (veya Melikü’ş-Şuara) ünvanına tekabül ediyor. Bir farkla: Önceki şairlere bu ünvanı devrin diğer şairleri ve (o günün edebiyat eleştirmenleri olan) tezkire yazarları tevcih etmişler; Osmanzâde Tâib‘e ise padişah vermiş!
İyi ama koskoca Nedim dururken başka biri, üstelik padişah fermanıyla nasıl “Melikü’ş-Şuara” veya “Reis-i Şairan” ilan edilebilir?
Kaynaklara göre, Osmanzâde Tâib devrin padişahı III. Ahmet’in oğlu Şehzade İbrahim doğduğunda bir tarih manzumesi kaleme...