Hayret duygumuzu kaybediyoruz
Şehir hayatı, dünyaya mahsus birçok güzelliği görmemizi engelliyor. Bu güzellikler, hem ruhumuzu dinlendirir, hem ibret verir. Maneviyatımız yükselir, gönlümüze neşve gelir. Bir oğlağın dünyaya...
Şehir hayatı, dünyaya mahsus birçok güzelliği görmemizi engelliyor. Bu güzellikler, hem ruhumuzu dinlendirir, hem ibret verir. Maneviyatımız yükselir, gönlümüze neşve gelir. Bir oğlağın dünyaya dokunuşu, kendisi göremediğimiz bir kuşun uzak dallarda ötüşü, karların içinden yükselen çiğdemler, rüzgârın oynaştığı başaklar… İnceliklerin çekildiği yerleri hırs ve kabalık dolduruyor sanki. Dikkat edilirse, sürekli gerginiz. Hayret duygumuzu kaybediyoruz. Gündüz bina ormanında, gece ışık denizinde yaşamanın sonuçları.
Sonbahar geldi, gidiyor. Ne anlıyoruz? Sararan yapraklarından romantizm çıkarmak istemeyiz.
Sonbahar, dünyanın sonlu olduğunu hatırlatır. Veda vaktine hazırlık yapmamız gerektiğini tembihler. Hüzün işte buradan doğar. Zaten sonbaharın bir diğer adı da hazan değil midir?
Sonbaharın gelişiyle beraber birçok şey değişiyor. Fakat biz şehirliler, bunların ne kadarını görebiliyoruz? Gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkı açılıyor. Güneş daha erken batıyor. Kıyafetler kalınlaşıyor. Parklar tenhalaşıyor. Başka?
Sonbahar, insan ömrünün olgunluk dönemidir. Çocukluktan gelen saf neşe, gençlikten kaynaklanan yüksek coşku ve elbette hırs, orta yaşın verdiği kararsızlık; hepsi geride kalır. Artık nice insan için melal başlamıştır. Kederli olmak iyidir.
Sonbahar, kış hazırlığının habercisidir. Beyaz sessizliğe bürünmeden önce neler yapmalıyız? Bunu isteyen kar, dileyen kefen olarak anlayabilir.