Yazı, zenginliktir
Yazılarımda sıklıkla iktibas yapıyor, kaynak belirtiyor, isim anıyorum. Bu bana gerçekten sevinç veriyor. O isimlerle aynı sofraya oturmuş, ekmeğimi (köşemi) paylaşmış gibi hissediyorum kendimi.“Yazı...
Yazılarımda sıklıkla iktibas yapıyor, kaynak belirtiyor, isim anıyorum. Bu bana gerçekten sevinç veriyor. O isimlerle aynı sofraya oturmuş, ekmeğimi (köşemi) paylaşmış gibi hissediyorum kendimi.
“Yazı, zenginliktir.” Kitap okumayan, dergilere dönüp bakmayan, yeni isimleri takip etmeyen biri bu zenginliğin gerisinde kalır. Üslubunu kaybeder. Bir zaman sonra sadece haber özeti çıkarmaya başlar. Onca yıldır köşe yazarıdır ama yirmi yazısını bir araya getirip kitaplaştıramaz.
Kıymetli isimler ve derinlikli eserler ufkumuzu açar. Sadece aklımızı değil, kalbimizi de çalıştırır. Bir de unutulan, geride kalan emek sahipleri var. Onların yıllar önce yayınlanmış eserlerini bulmak, okumak ve mümkünse isimlerini anmak, bir vazife gibi geliyor bana. Kısa süreliğine de olsa sanki yeniden doğuyor, hayat buluyorlar. Hatırlanmak iyidir.
Bazı kalem sahipleri beslenme kaynaklarını, yani faydalandıkları eser ve isimleri paylaşmak istemez. Mutfağını göstermekten kaçınır. Ketumluk makbul bir şey olmasa da nihayetinde bu bir tutumdur. Anlayabiliriz.
Dergimize şiirle gelen genç arkadaşları, uygun bir şekilde yazıya yönlendiriyorum. ‘Yeni çıkanlardan en beğendiğin şiir kitabını yaz’ diyorum mesela. Bakalım işi ne derece ciddiye alıyor, kendini nasıl yetiştirmiş? Şiir bir yere kadar duygu meselesidir. Fakat yazı öyle değildir, kültür ve disiplin ister.
Şiirde ‘ırmağın çiçekleri’ diyebilirsiniz. Böylece anlam açılmış olur. Her okuyan farklı bir çiçeği aklına getirir. Yazıda ise o çiçeğin ismini vermek icap eder. Bu da ancak bilgiyle mümkündür. Şiir soruyla, yazı cevapla birliktedir.