Devletlerin merkezileşmesi ve yeni paradigma

Neo-liberal ekonomi ve ulus-devlet geleneğinin AB gibi ulusüstü kurumlar tarafından temsil edildiği; küreselci, sivil toplumcu, LGBT vb. gündemlerin başat olduğu dönem, etkisini kaybetti. Hayal edilen küresel sistem ve onun insan tipi daha ortaya çıkmadan yenilgisini ilan etti. ABD’li demokratların ve AB ülkelerinin temsil ettiği neo-liberal sistem şimdilik etkisini yitirmiş durumda. Kosova küçük bir devlet olarak kurulduğunda, tüm etnik yapıların devletleşeceğine dair beklentiler ortaya çıkmıştı.

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Neo-liberal ekonomi ve ulus-devlet geleneğinin AB gibi ulusüstü kurumlar tarafından temsil edildiği; küreselci, sivil toplumcu, LGBT vb. gündemlerin başat olduğu dönem, etkisini kaybetti. Hayal edilen küresel sistem ve onun insan tipi daha ortaya çıkmadan yenilgisini ilan etti. ABD’li demokratların ve AB ülkelerinin temsil ettiği neo-liberal sistem şimdilik etkisini yitirmiş durumda.


Kosova küçük bir devlet olarak kurulduğunda, tüm etnik yapıların devletleşeceğine dair beklentiler ortaya çıkmıştı. Oysa gidişat hiç de öyle olmadı. Bugün devletler koşar adım merkezileşmekte ve ulus-devletler kendilerini güçlendirip tahkim etmektedir.


Amerika Birleşik Devletleri'nde Trump’ın gümrük vergilerini yükseltmesi sadece yeni bir ekonomik modelin işaretini vermiyor; aynı zamanda devletlerin merkezileşmesine dair yeni bir paradigmanın da işaretlerini sunuyor.


ABD’nin içe dönük ekonomi programı, aynı zamanda NATO ile ilgili harcamalar açısından da bir ilk adım niteliğindedir. Gözlerden kaçmış olabilir; Trump, Avrupa Birliği’nin ABD’yi dolandırmak için kurulduğunu ilan etti. Kullandığı kelimeler öylesine sertti ki, başka ülkelerde bu tarz ifadeler neredeyse hiç kullanılmıyor.


Trump’ın Avrupa Birliği ülkelerini kaderine terk etmesi, Avrupa Birliği’nden bağımsız olarak her bir ülkenin kendi ulus-devletini güvenlik ve ekonomi açısından yeniden düşünmesini sağladı.


Türkiye ise bütün devletlerden farklı olarak bu yeni paradigmayı 10 yıl önce keşfetti. Bir yönüyle başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok devleti Türkiye’nin arkasından gelmek zorunda kaldı.


Suriye iç savaşında Türkiye ile ABD’nin çıkar çatışması belirgin hale gelince, Türkiye, Suriye kaynaklı ve bazı terör örgütlerinin tehdidi ile karşılaştı. Savaş sürecinde şunu fark etti ki; başta NATO üyesi ülkeler olmak üzere, ulusüstü organizasyonların Türkiye’yi korumak gibi bir formasyonları bulunmamaktadır.


Birçok alanda jeopolitik risklerle karşı karşıya kalan Türkiye, sert gücünü sahaya sürdü ve bu girişimlerinden sonuç aldı. Daha sonra bölgesel diplomasi, Türkiye’nin yeni gücüne göre şekillendi. Bugün şekillenen diplomasi, yarının ekonomik istikrarının zeminini oluşturacaktır.


Ayrıca, Türkiye'nin güçlü ordusunun ihtiyacı olan askeri teçhizat ve araç-gereci yüksek teknoloji kullanarak üretmesi, sert gücünün etkisini katbekat artırdı. Bugün birçok ülke bu alanda Türkiye ile ortaklık kurma peşindedir.


Türkiye’nin Suriye savaşı ile karşı karşıya kaldığı derin güvenlik tehdidi, bugün Avrupa Birliği ülkeleri -Almanya, Fransa, Hollanda, Macaristan, Romanya, Polonya vb.- tarafından da Ukrayna-Rusya savaşının bitiminde hissedilmeye başlandı.


Trump, Avrupa devletlerini kendi kaderine terk etmişti. Biden göreve geldiğinde ise bu devletleri tekrar bir araya getirdi ve onlara Rusya-Ukrayna savaşını "hediye" etti. Trump tekrar göreve geldiğinde, Rusya ile yakınlaştı; bu da çok kötü bir dış politika hamlesiyle Ukrayna ve Avrupa devletlerini tekrar kaderine terk etmesine sebep oldu.


10 yıl önce Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunu ile Batı, bugün yüzleşmektedir. Bugünden itibaren her AB ülkesi, ayrı ayrı Türkiye ile yakınlaşma eğilimindedir.


Trump’ın ekonomik modeli gibi görünen bu dönem, özünde dünya devletlerinin merkezileşmesi ve ulus-devletin tahkim süreçlerini başlatan bir dönemdir. Bu yeni süreç, henüz çok yeni ve travma düzeyinde Batılı devletleri meşgul etmektedir.


ABD Başkan Yardımcısı Vence, Avrupa güvenlik toplantısında Avrupa’yı anti-demokratik olmakla suçladı. Tek başına neo-liberallere alan açıldığını, Hristiyan ve sağ görüşlü kişilere fırsat verilmediğini söyledi ve tabiri caizse AB ülkelerine ağzına geleni söyledi. Münih Güvenlik Konferansı Başkanı ise kapanış toplantısında hüngür hüngür ağladı.


Bugün daha çok gümrük vergisi oranlarını konuşuyoruz. Oysa bunun gerçek adı şudur: Küresel sistem çökmüş, neo-liberalizm ve sivil toplum temelli -dış destekli, LGBT merkezli- politika üretme dönemi sona ermiştir.


Bu bağlamda Zelenski, Navalni desteğini kaybederken Türkiye’de Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından Özgür Özel’in İngiltere’ye sitemde bulunması, kendilerinin sahipsiz bırakıldıklarına dair serzenişleri doğrudur.


Çünkü bütün ulus-devletler kendi güvenliğini birinci derecede gündemine almış durumda. Artık hangi ülkede kimin ne kadar yolsuzluk yaptığı çok da umurlarında değil.


YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir masonun bana öğrettikleri 08 Nisan 2025 | 2.098 Okunma Devletlerin merkezileşmesi ve yeni paradigma 06 Nisan 2025 | 174 Okunma İslam dünyasının 3. inkişafı mümkün mü? 01 Nisan 2025 | 143 Okunma TÜSİAD gibi CHP de tarihin akışına ters düştü 30 Mart 2025 | 599 Okunma CHP’nin büyük çıkmazı ya da kaderi çıkmaza zorlamak 25 Mart 2025 | 613 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar
Close menu