Kara para Türkiye siyasetinin genetiğini bozar mı?
Türkiye siyasal sistemi alışılmadık bir durumla yüzleşti. Önce Cumhuriyet Halk Partisi, ardından bütün Türkiye siyaseti büyük bir tehditle karşı karşıya. Siyasal hayatımızda ilk kez siyasetin genetiği, “siyasal satın alma’’ tehdidi altında. Hiçbir siyasi parti böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Türkiye Cumhuriyeti genç bir cumhuriyet; henüz kurumları 360 derece teşekkül etmiş değil. Bu ülkede mütemadiyen yolsuzluk söylentileri olur. Bugüne kadar karşı karşıya kaldığımız yolsuzluk meseleleri, bir
Türkiye siyasal sistemi alışılmadık bir durumla yüzleşti. Önce Cumhuriyet Halk Partisi, ardından bütün Türkiye siyaseti büyük bir tehditle karşı karşıya. Siyasal hayatımızda ilk kez siyasetin genetiği, “siyasal satın alma’’ tehdidi altında. Hiçbir siyasi parti böyle bir durumla karşılaşmamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti genç bir cumhuriyet; henüz kurumları 360 derece teşekkül etmiş değil. Bu ülkede mütemadiyen yolsuzluk söylentileri olur. Bugüne kadar karşı karşıya kaldığımız yolsuzluk meseleleri, bir kurumun bir köşesinde menfaat çetesi kuran birkaç kişi tarafından yapılır ve bir gün kanun karşısına çıkılır, mesele kapanırdı. İSKİ skandalı dahi, büyüklüğü ne olursa olsun, kısıtlı alanda bir genel müdürün yapmış olduğu yolsuzluktu.
Ekonomist Salih Ünal, FETÖ hakkında ilginç bir tespitte bulunmuştu: Bugüne kadar ülkedeki menfaat şebekeleri, ülkenin bir meselesine çökmüşlerdi; asker darbe yapar, mafya menfaat çetesidir, kamuda yolsuzluk yapanlar çıkar amaçlı suç örgütüdür. FETÖ, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez devletin bütününü ele geçirme gücünü ve girişimini sergiledi. Bazı zevat bunu öğrendi; şimdi menfaat çeteleri, ülkenin bütününü ele geçirmeye kalkışabiliyorlar.
Bugün kirli parayla genetiği bozulma riskiyle karşı karşıya olan parti öncelikli olarak Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
İstanbul Kongresi “siyasal satın alma” ile şekillendirildi. Oysa Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün kurultayları tartışmalı, cerbezeli, zaman zaman kavgalı, gürültülü geçerdi. İlk kez bir kurultayda paralar, işe alımlar, hediyeler havada uçuştu.
İmamoğlu müteahhit grubu, İstanbul Kurultayı’nı kazanmakla kalmadı; aynı taktikle büyük kongre de kazanıldı. Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere birçok Cumhuriyet Halk Partili bu duruma isyan etti. Muhtemeldir ki bugünlerde yürütülen yargı süreçlerinde delil getirenlerin çoğu CHP’li siyasetçilerdir. Çünkü genetiği bozulma riskiyle karşı karşıya olan kendi partileridir.
Kara parayla siyasetin genetiğinin bozulması CHP ile sınırlı kalsa, “kendi parti içi meseleleri” der geçeriz. Fakat bu virüs, kamu kaynaklarından açığa çıkarılan kara parayla önce bütün siyasi partileri, sonra bütün Türkiye’yi satın alınacak bir metaya dönüştürme riski taşıyor.
Yerel seçim öncesi İYİ Parti’nin İstanbul’daki oyları %5 civarındaydı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, kendi partisinin Grup Başkanvekili İbrahim Özkan’ı MASAK’a şikâyet etti: “Bu adamın hesaplarını inceleyin, bu adam benim partimin içini boşalttı.” Seçim bittiğinde İYİ Parti’nin oyları %1’in altına inmişti. İstanbul’da İYİ Parti diye bir şey kalmamıştı.
Yine genel seçimlerde AK Parti ile birlikte seçime giren Yeniden Refah Partisi, AK Parti ile müzakere süreçlerini Mehmet Altınöz ile yürüttü. Müzakerelerden bir sonuç çıkmadı fakat pazarlıktan bir kazanç elde edildi. YRP’nin seçime tek başına girmesi, siyaset satın alma açısından bir “işletme başarısı” olarak İmamoğlu’nun hanesine yazıldı.
AK Parti bu seçimde muhalefeti temsil ediyordu. Kendi sloganları “Gerçek Belediyecilik” idi. Bir de ne görelim; YRP’nin İstanbul adayı “Gerçek Belediyecilik ahlakla olur” diye pankartlar astı.
Sivil toplum, vatandaşlara doğrudan yardımlar, hesaplar ve elden dağıtılan paralar... İstanbul seçimlerinde il ve ilçe düzeyinde hiçbir partinin baş edemeyeceği rakamlarla bir kampanya yürütüldü. AK Parti’nin başarılı ilçe belediye başkanlarından biri olan Ergün Turan, “Benim rakibim devlet memuru, onun harcadığı rakamlarla yarışamadım,” ifadesini kullanmıştı.
Hikâyenin özü şu: İBB’nin yıllık bütçesi iştirakler dâhil 850 milyar. Biz bu kaynaklarla önce CHP’yi, sonra ilçe belediyelerini kazanarak İstanbul’u ve böyle giderse adım adım kara parayla bütün Türkiye’yi satın alabiliriz. Bu sebepten dolayı hiçbir ciddi yatırıma kalkışmadan, sürekli para konuşarak, sürekli kredi konuşarak, sürekli engellendiklerini iddia ederek yaptıkları işi perdelemeye çalıştılar.
Mızrak çuvala sığmadı. Geç de olsa bu memlekette işleyen bir hukuk sisteminin olduğunu anladık. Halk TV’nin sahibi isyan halinde şu cümleleri kurmuştu: “Biz bu mücadeleyi niye verdik? Bunlar önüne geleni satın almışlar ve 150.000 TL maaşlarla trol orduları kurmuşlar.”
İlk isyan CHP’de başladı. Hiçbir CHP’li İstanbul ve Büyük Kurultay’ın namuslu bir şekilde yapıldığına inanmıyor. Bakalım, işgal edilmişlik duygusu kurultaya nasıl yansıyacak? Buradan bir arınma çıkar mı, yoksa kara parayla siyasal satın almalar devam mı eder?
“Eğer 1 milyar dolarımız olmazsa CHP’yi Kılıçdaroğlu çetesinin elinden alamayız,” belediye koridorlarında sıradan konuşmalardı.
Hiçbir ciddi işe sarılmadan, kamu kaynakları göstermelik işlerle reklam ve siyasal satın alma için kullanıldı.
Bu kirli düzenin geleceğinden Allah önce CHP’yi, sonra ülkemizi korusun.