Amerika çözülüyor
Son zamanlarda ABD’den yeni bir sarsıcı haberin gelmediği bir gün geçirmek imkansız hale geldi. Tüm gece yarısı talk şovlarının şakaları ve esprileri, büyük bir ulusun adeta akli bir...
Son zamanlarda ABD’den yeni bir sarsıcı haberin gelmediği bir gün geçirmek imkansız hale geldi. Tüm gece yarısı talk şovlarının şakaları ve esprileri, büyük bir ulusun adeta akli bir çöküntüye sürüklendiğini gösteriyor. Bir dizi üst düzey görevden alma işlemlerinin sonuncusunda geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da görevinden alındı ve ABD’yi dünyada temsil etmekle sorumluluğunu taşıyan kurum daha da derin kargaşa içine yuvarlandı.
Exxon’un eski CEO’su Rex Tillerson, Dışişleri Bakanı görevinden kovuldu ve yerine CIA direktörü Mike Pompeo getirildi. Bu kararın da gösterdiği gibi, Amerika içine daha dönük ve daha paranoyak hale geldikçe, kaba güç en önemli dış politika enstrümanına dönüşüyor. Gazetemizin önde gelen dış siyaset uzmanı, bu dönüşümü savunmanın güç olduğunu ve dünya için büyük tehlike arz ettiğini söylüyor. Amerika’nın karanlığa doğru düşüşünde sırada ne var?
Dışişleri Bakanlığı’nın yaşadığı zelzele, ABD demokrasisindeki gerilemenin son örneklerinden sadece biri. Bu durum ABD’nin dış politikasını nasıl etkiliyor?
Trump hükümeti, diğer kamu kurumlarında da yaptığı gibi, Amerikan dış politika kurumunu da kurumsallıktan uzaklaştırıyor. ABD gibi büyük bir ülkede kamu kurumları arasında bir işbölümü ve uzmanlaşmaya ihtiyaç vardır. Başkan siyasi tercihlerini şekillendirir ve ilgili kurumların bu tercihleri somut eylemlere dönüştürmelerini bekler. Diğer yandan, başkanın, kamu politikalarını oluştururken, politikaları uygulamakla yükümlü kurumlara danışması beklenir. Böylece iki önemli sonuç gerçekleştirilir. İlkin, başkanın ve hükümet kurumlarının eylemlerinin uyumlu olması sağlanır. İkinci olarak, kurumlar arasında bir amaç birlikteliği gerçekleşir. Sistemin bu şekilde çalışması gerekmekle birlikte, Trump yönetiminde bu sistemin altı oyuldu. Trump, kimseye danışmadan bir sürü iş yapıyor. Politika oluşturulması sürecinin yerini hasar kontrolü veya en azından, başkanın yaptığı itinasız açıklamaların mevcut politikalarla bağdaştırılması gayretleri almış bulunuyor.
Ayrıca, başkanın keyfi davranışlarına tabi kılınan devlet kurumlarının kadroları bir oranda görev heyecanlarını ve bunun doğal sonucu olarak da verimlilikleri kaybedebiliyor. Bu sorunun bir göstergesi siyasi görevlilerin ve memurların yüksek devir hızıdır. Devlet veya özel kurum olması fark etmez, personelin devir hızının çok yüksek olması, kurumsallaşma düzeyini aşındıracak, düşürecektir. Böyle bir durumda örgütte ekip ruhu, kurum kültürü ve uzmanlık geliştirme imkanı kalmaz. Bu bizi, görevde kalma şansının yüksek olmadığı, görevi iyi yapma gayretlerinin takdir edilmediği pozisyonlara yetenekli kişileri cezbetmek mümkün müdür sorusuna götürüyor.
Özetlediğim durumun genel sonucu ise işlerin yürümemesidir. Örneğin, şu anda ABD 40’tan fazla ülkeye büyükelçi atamamış bulunuyor. Bu, dünyada bir numara olduğunu iddia eden bir ülke için inanılmaz bir sayı. Ama ABD siyasi yaşamının bu ortamında acaba kim büyükelçi olmak ister? Şu anda ABD devletinin temsilcisi olmak da çok saygın bir görev değil. İnandırıcılığınız çok düşük olacak, insanlar sizi ciddiye almakta zorlanacaklardır. Sonuç kafa karıştırıcı, ne yöne gittiği belli olmayan bir ABD dış politikası. Bu durum, örneğin Kuzey Kore sorunu incelenecek olursa, bütün berraklığı le ortaya çıkar. Ancak, bu sorunun bizi ilgilendiren tarafı, Kuzey Kore sorununun Amerika’nın Türkiye’ye dönük siyasetini nasıl etkileyeceği; Suriye, Irak ve İran’daki politikalarına nasıl yansıyacağıdır.