Gazze'nin bitmeyen trajedisi
Filistin için korkunç bir haftaydı. 14 Mayıs'ta Gazze'de, Filistinli mültecilerin İsrail'e kaybedilen topraklara dönme hakkını talep etmek için Mart başında başlattıkları protestolarda kan döküldü....
Filistin için korkunç bir haftaydı. 14 Mayıs'ta Gazze'de, Filistinli mültecilerin İsrail'e kaybedilen topraklara dönme hakkını talep etmek için Mart başında başlattıkları protestolarda kan döküldü. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre 64 kişi öldü, 2771 kişi de gerçek mermiyle yaralandı. Böylece protestoları başından bu yana ölenlerin sayısı 111'e, yaralı sayısı da yaklaşık 10.000'e yükseldi. Son yaşananlar, Gazze'de yıllardır süren huzursuzluğun ve buna verilen şiddetli yanıtın sonucu. Olayların ana çizgisi hep aynı: Filistinliler hakları için sokağa çıkıyor, İsrail güçleri onları silahla karşılıyor; yüzlerce kişi ölüyor veya sakat kalıyor, dünya bu şiddeti kınıyor ancak sonuç getirici eylemlere girişmiyor. Durum bu şekilde sürüp gidiyor. Gazze'de yeni normali böyle mi tanımlıyoruz?
- Yakın geçmişi değerlendirirsek, bu tür gösterilerin değişim getirici etkisi yokmuş gibi görünüyor. Peki bu gösteriler neden düzenleniyor?
Bazen bu tür gösteriler bir tür tatminsizliklerini dışa vurma mahiyetindedir, yani insanlar eylemleri sonucu karşı tarafın davranışlarının değişmesini beklemezler. Gazze'de insanların duydukları derin bir öfke var: işsizler, acı çekiyorlar. ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınması gibi bir olay, protestoları tetikliyor. Ancak anlaşılması zor üzücü husus, İsrail güvenlik güçlerinin olay karşısındaki tutumu. Karşımızdaki olay, aslında kitle taşkınlıklarını kontrolünü gerektiren olağan bir gösteri görünümünde. Başka ülkelerde de bu tür gösteriler oluyor ama 64 kişinin ölümüyle sonuçlanmıyor. İsrail güvenlik güçlerinin çok sert tepki verdikleri tartışılmaz. Bunun bir nedeni, İsrail’i savunma psikozuna iten temel bir güvensizlik duygusu olabilir. İkinci ve belki de daha önemlisi, bu sert tepki, Filistinlilere müzakere edecek bir konu bulunmadığını güçlü bir şekilde aktarmanın yoludur. Sonuçta, İsrail'in, belki ABD'nde bile olumsuz algılanmasına yol açacak bir eylem gerçekleşmiş bulunuyor.
- Peki bu durumda sorumluluk ABD'ye mi düşecek? ABD politikasını değiştirmezse İsrail- Filistin çatışması asla sona ermeyecek mi?
ABD davranış tarzını değiştirse bile, İsrail’in buna uyup uymayacağını sorgulayabiliriz. İsrail’deki mevcut siyasi güç bileşiminin Filistinlilerin talepleri açısından pek de olumlu görünmediğini teslim etmemiz gerekiyor. Benim gördüğüm kadarıyla, İsrail'e 2. Dünya Savaşı sırasında gelen Doğu Avrupalı Yahudiler genelde seküler, ırk ve dinden çok insan hakları konusunda duyarlı insanlardı. Söylenenlere göre, şimdi bu insanlar İsrail'den ayrılıyor ve yerlerini dindar ve Siyonizme esnemeyen bir bağlılık sergileyen Doğu Avrupalı ve Rus kökenli Yahudiler geliyor. Bunun etkilerini İsrail iç siyasetinde zaten görebilirsiniz. Geçmişte İşçi Partisi önemli bir siyasal aktördü. Artık kimse onlardan fazla bahsetmiyor. Son birkaç yıldır İsrail oldukça muhafazakâr hükümetler tarafından yönetiliyor.