Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa mı açılıyor?
Başbakan Binali Yıldırım geçen hafta 15 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı öncesinde Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştü. Bir yandan Almanya’da bir siyasi dönüşümün...
Başbakan Binali Yıldırım geçen hafta 15 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı öncesinde Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştü. Bir yandan Almanya’da bir siyasi dönüşümün, diğer yandan Türkiye’nin AB ilişkilerinde çok kötü bir dönemin yaşandığı sırada gerçekleşen görüşme yakından izlendi.
İki ülke arasındaki ilişkiler çok kritik bir dönemece girmiş bulunuyor: Riskler artarken ortaya yeni fırsatlar da çıkıyor. Türkiye için Almanya hem siyasi hem ticari açıdan Avrupa Birliği’nin kilit taşı. Almanlar için ise Türkiye hem yerel hem küresel hedefleri açısından öncelikli bir dış politika aktörü. Bu kadar bağlantı varken Türkiye- AB ilişkilerinin yenilenmesine umut besleyebilir miyiz?
AB-Türkiye ilişkileri son zamanlarda ciddi darbeler aldı. İki taraf da ilişkilerindeki bozulmadan sorumlu. Türkiye geçen yıl anayasa referandumu sürecinde Almanya hakkında sözünü hiç sakınmadı. İktidar partisi önemli sayıda Türk asıllı vatandaşın yaşadığı AB ülkelerinde aktif bir kampanya yürüttü, ülkelerin iç siyasetine karışmakla suçlandı. Örneğin Türk liderler, Türk kökenli Alman vatandaşların Almanya’daki seçimlerde hangi partiye oy vermelerinin uygun olacağını ifade ederek siyasi nezaket çizgisini zorladılar. Sonra, halen Türk cezaevlerinde Alman gazeteciler var; tutuklanıp serbest bırakılan Alman sivil toplum çalışanları var. İlişkilerin bozulması sadece Almanya ile de sınırlı değil. Anayasa referandumu sırasında yaşanan olaylar dolayısıyla şu anda Türkiye ve Hollanda karşılıklı olarak büyükelçilerini geri çekmiş durumda.
AB genelinde Türkiye’ye dair – özellikle otoriter uygulamalardan doğan - negatif bir imaj yaygın. Ama ilginç gelişmeler de var. Avrupalı turistler tekrar Türkiye’ye ilgi duymaya başladı. Avrupa ekonomileri büyüyor ve Türk ürünleri için en büyük ihracat pazarı Avrupa, dolayısıyla bu Türkiye için iyi haber. Zorluklara rağmen iki tarafın birbirine ihtiyacı olduğuna dair farkındalık da artıyor: Avrupa için sığınmacı akını gibi sorunlarla mücadelede Türkiye’yle işbirliği hayati önem taşıyor, Türkiye için ise Avrupa’nın ekonomi ve güvenlik açısından önemi var. Her şeyi bir arada değerlendirdiğinizde, Sayın Merkel ile resmi olmayan bir görüşme yapmak kötü bir fikir değilmiş gibi gözüküyor.
Tarihsel olarak, SPD Türkiye’yle iyi ilişkiler kurmayı ve Türkiye’nin uzun dönemde AB üyeliğini desteklemiştir. Ama SPD aynı zamanda otoriter siyaset konusunda hassastır. SPD’nin Türkiye’ye dostane yaklaşımı yakın dönemde eleştirel tutuma dönüştü. Bu Alman siyasetinin diğer aktörleri için de geçerli. Genelde Türkiye’ye yakın duran Yeşiller Partisi’nden de eleştiriler geliyor. SPD’nin koalisyondaki ortaklığının Türk-Alman ilişkilerini kolaylaştıracağı kanısında değilim. Ama birçok açıdan ilişki üzerinde etkisi olacaktır. SPD kültürel farklılıklara bir sorun olarak değil bir zenginlik olarak bakan bir parti. Hristiyan Demokratlar ise dini ve kültürel farklılıklar konusunda çok daha endişeli olmaya yatkındırlar. Önemli olan nokta şu anda Almanya’da hiçbir siyasi aktörün Türkiye’nin “demokrasi” uygulamalarını hayranlık duymadığıdır. Bu konuda koalisyon ortakları kolayca uzlaşıyorlar. Her iki ortak da Alman Hükümetinin beklentilerine yanıt verilmeden Türkiye ile ilişkileri iyileştirmeye çok hevesli olmayacaktır.
Almanya bir süredir çeşitli Türk kurumların faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı istihbarat faaliyetlerine karışmak ve mevcut hükümete muhalefet yapan kişileri tespit etmek konusuna bulaşmakla suçladı. Ülkesinde AK Parti bürolarının açılmasını hoş karşılamayacak, fakat demokratik siyaset ilkeleri gereği buna itiraz edemeyecektir. Muhtemelen bu şubelerin faaliyetini yakından izleyecek; normal siyasi faaliyetlerin sınırlarının dışına çıkarlarsa, engelleyecektir.